Weimar Cumhuriyeti, İmparatorluk döneminin sonu (1918) ile Nazi Almanyası'nın (1933) başlangıcı arasında Alman hükümetine verilen addır.

Weimar Cumhuriyeti (ve dönemi), adını Orta Almanya'da yer alan ve anayasal meclisin toplandığı Weimar kasabasından almıştır. Siyasi çalkantı ve şiddet, ekonomik darlık ve ayrıca yeni sosyal özgürlükler ve coşku dolu sanatsal hareketler, karmaşık Weimar döneminin karakterini oluşturmuştur. Bu dönemde yaşanan zorlukların çoğu, Hitler'in iktidara gelmesine zemin hazırlamış olsa da bazıları geriye dönüp bakarak Weimar Cumhuriyeti'nin daha en baştan yıkılmaya mahkûm olduğunu söylemektedir.

İkinci Reich'ın Sonu

Birinci Dünya Savaşı, Almanya'ya parçalanmış bir ulus bıraktı. İki milyon genç erkek öldürüldü, 4,2 milyon kişi yaralandı, toplamda erkek nüfusunun %19'u savaşta kaybedildi. Müttefik ablukasının sonucu olarak ülkedeki sivil nüfus beslenme yetersizliği yaşadı. Açlık, ciddi sonuçlara ve genellikle ölüme neden oluyordu. İşçiler daha iyi çalışma koşulları elde etmek için greve gitti, sadece 1917 yılında 562 farklı grev yapıldı. Kısacası Almanya dağılıyordu. Merkezinde etkisiz bir İmparator'un bulunduğu hükümet, sistemi ıslah etmekten aciz bir askerî diktatörlüğe devredildi.

Bu nedenle Ağustos 1918'de Almanya'nın can havliyle yaptığı askerî saldırıların başarısız olduğu anlaşıldıktan sonra General Hindenburg ve Ludendorff, hükümetin kontrolünü reformlar yapılması için daha ılımlı olan Şansölye Max von Baden'a ve iki sosyal demokrata devretti. İkinci Reich'ın bu şekilde sona ermesinin geniş kapsamlı etkileri olacaktı. Hem savaşta hem de beraberindeki insanî ve ekonomik felaketlerde en çok mesuliyeti bulunanlar, yenilgilerini, barış müzakereleri yürütmekten sorumlu olan yeni bir sivil hükümete devretti.

I. Dünya Savaşı'nın yaşattığı utanç ve beraberindeki sıkıntıların suçu, Weimar Cumhuriyeti'ne yüklendi. Pek çok açıdan bu durum ve özellikle de Versay Antlaşması'nın bir zamanların gururlu Alman ordusunu neredeyse hiç durumuna getiren ve savaşın tüm suçunu Almanya'ya atan maddeleri, bu birliği neredeyse hiç sarsmadı.

Ayaklanma, Huzursuzluk ve Şiddet

Ancak daha hükümet bile oluşturulmadan önce Alman donanması, onurunu kurtarma amacıyla Kasım ayında İngiliz donanmasına karşı bir intihar saldırısı düzenleme emri verdi. Denizciler bu emri reddetti. 3 Kasım'da büyük bir solcu ayaklanması başladı. 9 Kasım'da İmparator, tahttan çekildi ve ülkeden kaçtı. Ne yazık ki iş işten geçmişti. Savaş karşıtı gösteriler ve Bavyera'daki büyük çaplı kargaşanın ardından eski rejime son verildi ve yerine azılı komünist Karl Liebknecht idaresindeki bir Sovyet cumhuriyeti getirildi.

Bu büyük karışıklık ve hengame sırasında General Wilhelm Groener komutasındaki ordu, Sosyal Demokrat Şansölye Friedrich Ebert'e bir anlaşma teklif etti. Groener, subay birliklerinde reforma gidilmemesi ya da silahlı kuvvetlerin gücünün azaltılmaması garantisi karşılığında düzeni korumada ve hükümeti savunmada ordunun desteği sözünü verdi. Ebert her taraftan artan şiddetle karşı karşıya kalınca Ebert-Goener Paktı olarak bilinen antlaşmayı kabul etti. Bazı tarihçiler, bu antlaşmayı demokratik değerlere ihanet kabul edip kınamaktadır ama Ebert'in o sırada kanun ve düzen görüntüsünü sürdürmek için çok az seçeneği vardı.

Ancak başta, sağcı Freikorps ya da gönüllü paramiliter örgütler solcu kışkırtıcılara karşı görevlendirildi. Aşırı sol ve sağ grupların şiddetli çatışmaları çok daha kanlı hâle geldi. Mart 1919'da Berlin'de dokuz gün süren sokak kavgalarında 15,000 Alman öldü, 12,000'i yaralandı. Almanya'nın her yerinde benzer şiddet eylemleri cereyan etti; bunlardan en dikkat çekeni, Liebknecht'in komünist "hükümeti"nin acımasız bir şekilde bastırıldığı ve 10,000 komünistin öldürüldüğü Münih'te gerçekleşti.

Yeni Bir Anayasa Oluşturma

Şiddet eylemlerinin bastırılmasıyla aralarında ünlü sosyolog Max Weber, hukukçu Hugo Preuss, siyasetçi Friedrich Naumann ve tarihçi Friedrich Meinecke'nin de bulunduğu 25 kişi, 1919 yılının Şubat ayından Temmuz ayına kadar çalışarak 11 Ağustos'ta kanunlaşan yeni bir anayasa hazırladı. Bu yeni anayasanın taslağını yazanlar, fazla radikalleşmeden hem solun hem de sağın kabul edebileceği bir hükümet oluşturmak gibi zor bir görevle karşı karşıya kaldı. Her iki grubu da memnun etme konusunda uzlaştılar.

Hükümetin temel biçimi bir başkan, bir şansölye ve bir parlamento ya da Reichstag çevresinde tesis edildi. Başkan, halk oyuyla yedi yıllığına seçildi ve orduyu kontrol edip yeni Reichstag seçimleri yapılmasını isteyebilen etkin siyasi güce sahip oldu. Kurucular, fazla demokrasiden korkan muhafazakârları ikna etmek için de Başkan'ın acil durum yetkileri üstlenmesine, insan haklarını askıya almasına ve sınırlı bir süre boyunca Reichstag'ın onayı olmadan icraatlerde bulunmasına izin veren 48. Madde gibi unsurlar ekledi.

Şansölye, kabine atamaktan ve hükümetin günlük icraatlerini idare etmekten sorumluydu. İdeal olarak, şansölye Reichstag'daki çoğunluk partisinden, çoğunluk yoksa koalisyondan seçilecekti. Reichstag da sırayla, halk oylamasıyla seçilecek ve sandalyeler oy oranlarına göre dağıtılacaktı. Buna göre, Sosyal Demokrat Parti (SDP) 1920'de oyların %21,7'sini kazandığında 459 boş sandalyenin kabaca %21,7'sini (102) aldı.

Bu sistem, Almanların hükümette ilk kez söz sahibi olmasını sağlamıştı ama partilerin yoğun şekilde bölünmesine de yol açmıştı ve bu durum, partilerin çoğunluğu elde etmelerini ya da koalisyon hükümeti kurmalarını zorlaştırıyordu. Örneğin yalnızca Bavyera'nın tarımsal çıkarlarını temsil eden bir parti olan Bavyera Çiftçiler Birliği, %0,8 oy aldı ve 4 sandalye kazandı. Orantılı temsil, sonraları Nazi Partisi gibi daha aşırı partilerin nüfuz kazanmasına kapı araladı.

Acil Zorluklar

Ancak bir grup sağcı paramiliter, Kapp Darbesi olarak bilinen olayla yönetime el koyunca Weimar Cumhuriyeti, 1920'lerin başında daha acil sorunlarla karşı karşıya kaldı. Ebert, ordunun kontrolü korumaya yardım etme sözünü hatırlatınca "Askerin başka bir askerî birliğe ateş etmeyeceği" cevabını aldı. Bu nedenle ordu, solla mücadele etmekten memnun olduklarını ancak sağcı Freikorps'a karşı silaha davranmayacaklarını açıkladı. Solcular tarafından ulusal bankanın para ödemeyi, devlet memurlarının emirlere uymayı ve işçilerin kurtarılmış Ebert hükümeti için çalışmayı reddettiği çok etkili bir genel grev başlatıldı. Siyasi şiddet, 1923 yılında Hitler'in ordu tarafından bastırılan Birahane Darbesi girişimiyle zirve yaptı.

Ekonomik Yükler

Bununla birlikte Weimar Cumhuriyeti'nin liderleri, ekonomik çeşitlilik ve hem İmparator'un hem de generallerin dışa dönük liderliklerinin omuzlarına yıktığı yük ağırlıklı olmak üzere, hâlâ ürkütücü zorluklarla karşı karşıyaydı. Bu durum birkaç farklı şekil aldı. İlki, savaşın aşırı yüksek maliyeti ve bunun Almanya'nın sivil ekonomisine verdiği zarardı. İkincisi, Versay Antlaşması'ydı. Müttefikler, savaş masraflarının sarsıcı tazminatını Almanlara ödetti ve aynı anda Batı Almanya'nın en verimli bölgelerinin bir kısmını işgal etti. Örneğin Almanya, kömür üretiminin %16'sını, demir cevheri üretiminin %48'ini içeren topraklarının %13'ünü kaybetti.

Yüksek tazminat ödemeleri ve savaşın maliyeti, yıkıcı sonuçlara yol açtı. Almanya'da yaşamanın maliyeti, 1914 ile 1922 yılları arasında on iki kat arttı (Amerika Birleşik Devletleri'ndeki üç yılla karşılaştırıldığında). Hükümet, savaş tazminatını ödemek için çareyi daha fazla para basmakta bulunca Alman parasının değeri, hızla düştü ve bu durum, hiper enflasyona yol açtı. Ocak 1920'nin döviz kuruyla 1 dolar 64,8 Mark iken, Kasım 1923'te 1 dolar 4,200,000,000,000 Mark oldu. Ekonomik felaketin sosyal sonuçları da vardı. Kendisini orta sınıf olarak gören pek çok Alman, yoksul hâle geldi.

Ancak Weimar hükümetinin gözden kaçmış başarılarından biri, borçlarını ustalıkla yeniden müzakere ederek ve yeniden yapılandırarak ekonomiyi tekrar kontrol altına almaktı. Hatta 48. Madde, ekonomiyi istikrarlı hâle getirmek amacıyla acil önlemler almak için liberal şansölyeler tarafından sık sık kullanılmıştı.

Kültürel Değişiklikler

Weimar dönemi, tamamen fakirlik ve siyasi çalkantılarla dolu değildi. Almanya, Büyük Buhran nedeniyle yarıda kesilene kadar kendi "Kükreyen Yirmiler"ini yaşadı. Şehirler, taşradan iş aramaya gelen yeni insanlarla filizlenmiş, canlı bir kent hayatına zemin hazırlamıştı. Berlin gibi kent merkezleri, Avrupa'nın sosyal açıdan en liberal yerlerinden biri hâline gelmişti ve bu durum muhafazakâr elitlerin canını sıkıyordu. Berlin'de barlar ve kabarelerle dolu büyüyen bir gece hayatı vardı. Sadece başkentte 65 ila 80 gey bar ve 50 lezbiyen bar vardı. Cinsel özgürlük, gerçek bir fenomendi ve bir Cinsel Bilim Enstitüsü yöneten Dr. Magnus Hirschfeld'in liderlik ettiği gey ve lezbiyen hakları hareketiyle tamamlanmıştı.

Kadın haklarında görülen önemli gelişmeler, dönemin bir diğer kazanımıydı. Weimar Anayasası, oy kullanma hakkını 1919 yılında, 20 yaş üzerindeki tüm erkek ve kadınları kapsayacak şekilde genişletti (Amerika Birleşik Devletleri bu standardı 1920'ye kadar benimsemedi, Britanya ise 1928'de kabul etti). Alman Yahudileri de artan sosyal ve ekonomik özgürlükler dönemi yaşadı.

Bu dönem, kültürel açıdan önemli ve uzun soluklu sonuçlar doğurdu. Tarihçi Peter Gay'in yazdığı gibi, "Cumhuriyet çok az şey yarattı; o, önceden var olan şeyleri özgürleştirdi." Weimer, Dr. Caligari'nin Muayenehanesi (1919) ve Nosferatu (1922) gibi ilk çekilen filmlerin en önemli aşamalarının bir kısmına tanıklık etti. Franz Kafka, Vladimir Nabokov, W.H.Audaen, Virginia Woolf ve Graham Greene gibi ünlü yazarlara ev sahipliği yaptı. Weimar, sanat dünyasında Otto Dix ve George Grosz'un dışa vurumcu çalışmalarını öne çıkardı. Berthol Brecht'in oyunları Alman sahnelerinde boy gösterdi. Çağdaş Bauhaus hareketi, mimarînin çehresini değiştirdi.

Weimar, ayrıca Theodor Adorno ve Herbert Marcuse gibi büyük düşünürler de yetiştirdi. Aralarında ünlü fizikçi Albert Einstein'ın da bulunduğu Alman bilim insanları, 1918'den 1933'e kadar her yıl en az bir Nobel Ödülü kazandı.

Küresel Ekonomik Kriz

Ancak, Amerika'daki Büyük Buhran'ın yarattığı küresel ekonomik gerilemenin Weimar Cumhuriyeti'nde yıkıcı etkileri oldu. Panik Wall Street'i vurunca ABD hükümeti, eski müttefikleri Britanya ve Fransa'yı savaş borçlarını ödemeleri için sıkıştırdı. Parası olmayan Britanya ve Fransa'nın da Almanya'yı daha fazla savaş tazminatı ödemesi için sıkıştırması ekonomik buhrana yol açtı. Alman hükümeti, klasik ikilemle karşı karşıya kalmıştı: Hükümet harcamalarını, bütçeyi dengelemek için azalt ya da ekonomiyi canlandırmak için artır. 1930'da Şansölye olan Heinrich Brüning hiç rağbet görmeyen, harcamaları azaltan kemer sıkma programını ve en yoksullara yardım etmek üzere eksiksiz olarak tasarlanmış programları tercih etti.

Ekonomik sıkıntı, Weimar sistemine duyulan genel güvensizlikle bir araya gelince parlamenter siyasetin istikrarı bozuldu. Gittikçe artan radikal sol ve sağ partiler arasında Reichstag'da çoğunluk hükümeti ve hatta koalisyonlar bile kurmak zorlaşmıştı. Seçimler daha sık yapılıyordu.

Hitler'in İktidara Gelmesi

Bir kısmı Cumhuriyet'in kurulmasına dayanan siyasi ve ekonomik memnuniyetsizlikler, Hitler'in iktidara gelme koşullarının oluşmasına yardım etti. Hitler, marjinal ulusalcı partileri Nazi Partisi'nde birleştirerek Reichtag'da kendisini bir siyasi aktör hâline getirecek sayıda sandalye elde edebildi. Nihayet onu kontrol etmeyi ve popülerliğinden menfaat sağlamayı umut eden muhafazakârlar, Hitler'i hükümete getirdi. Ancak Hitler, anayasal düzeni bozmak ve diktatoryal yetkiler üstlenmek için Weimar Anayasası'nda yazılı açıkları (48. Madde gibi) kullandı.

Hitler'in 1933'te şansölye olarak atanmasıyla Weimar Cumhuriyeti sona erdi.