Holokost nedir? 

Holokost (1933–1945), Avrupa’daki Yahudilere karşı Nazi Almanyası rejimi ile müttefikleri ve işbirlikçileri(1) tarafından devlet desteğiyle sistematik olarak gerçekleştirilen zulüm ve katliamdır. Birleşik Devletler Holokost Anı Müzesi tarafından Holokost’un tarih aralığı 1933–1945 olarak tanımlanmaktadır. Holokost dönemi, 1933 yılında Almanya’da Adolf Hitler ve Nazi Partisi’nin iktidara gelmesiyle başlamıştır. Mayıs 1945’te Müttefik kuvvetlerin II. Dünya Savaşı’nda Nazi Almanyası’nı yenmesiyle sona ermiştir. Holokost, bazen İbranicede “felaket” anlamına gelen “Shoah” olarak da adlandırılmaktadır.

Fırtına Birlikleri’nin (SA) üyeleri boykot pankartlarıyla bir Yahudiye ait dükkâna müşterilerin girişini engelliyor.

Naziler, Almanya’da iktidara gelir gelmez toplu katliamlar yapmaya başlamamıştır. Ancak hükümetin gücünü kullanarak hemen Yahudileri hedef almaya ve Alman toplumundan soyutlamaya başlamışlardır. Yahudi karşıtı diğer uygulamalar arasında Nazi Almanyası rejimi tarafından yürürlüğe konan ayrımcı yasalar ve Almanya’daki Yahudilere karşı düzenlenen şiddet olayları sayılabilir. Yahudilere karşı Nazi zulmü, 1933–1945 yılları arasında giderek daha fazla radikalleşmiştir. Bu radikalleşmenin sonucunda Nazi liderlerinin “Yahudi Sorununa Nihaî Çözüm” olarak adlandırdıkları bir plan ortaya çıkmıştır. “Nihaî Çözüm,” Avrupa’daki Yahudilerin örgütlü ve sistemli bir biçimde toplu olarak katledilmesidir. Nazi Almanyası rejimi, bu soykırımı 1941–1945 yılları arasında uygulamıştır.

Naziler neden Yahudileri hedef aldı?

Naziler, aşırı Yahudi karşıtlığı nedeniyle özellikle Yahudileri hedef almıştır. Yani Yahudilere karşı önyargılıydılar ve Yahudilerden nefret ediyorlardı. Aslında Yahudi karşıtlığı, ideolojilerinin temel görüşlerinden biriydi ve dünya görüşlerinin temelini oluşturuyordu. 

Naziler, Yahudileri Almanya’daki sosyal, ekonomik, politik ve kültürel sorunlara neden olmakla haksız yere itham ediyordu. Özellikle, Almanya’nın I. Dünya Savaşı’nda (1914–1918) yenilmesinden Yahudileri sorumlu tutuyorlardı. Bazı Almanlar, Nazilerin bu iddialarını kabul ediyordu. Savaşın kaybedilmesi nedeniyle duyulan öfke ve takip eden ekonomik ve politik krizler, Alman toplumunda Yahudi karşıtlığının daha da artmasına neden olmuştur. Weimar Cumhuriyeti (1918–1933) yönetimindeyken Almanya’daki istikrarsızlık, komünizm korkusu ve Büyük Buhran’ın yol açtığı ekonomik krizler, Almanların Nazilerin Yahudi karşıtlığı gibi fikirlerine daha açık hâle gelmesine neden olmuştur.

Ancak Yahudi karşıtlığı, Naziler tarafından ortaya çıkarılmamıştır. Yahudi karşıtlığı, tarih boyunca farklı şekillerde görülen eski ve yaygın bir önyargıdır. Avrupa’daki geçmişi antik dönemlere uzanır. Orta Çağ’da (500–1400), Yahudilere karşı önyargılar, başta İsa’nın ölümünden Yahudilerin sorumlu olduğu efsanesi olmak üzere Hristiyanlık inancına ve düşüncelerine dayanıyordu. Dinî önyargılardan kaynaklanan şüpheler ve önyargılar, Erken Modern Avrupa’da da devam etti (1400–1800). O dönemde Hristiyan Avrupa’daki liderlerin çoğu, Yahudileri ekonomik, sosyal ve politik yaşamdan büyük ölçüde soyutlamıştır. Bu dışlama, Yahudilerin yabancı olduğu klişesinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Avrupa daha da sekülerleştikçe çoğu yerde Yahudiler üzerindeki yasal kısıtlamaların büyük bir bölümü kaldırılmıştır. Ancak bu, Yahudi karşıtlığının sona erdiği anlamına gelmiyordu. 18. ve 19. yüzyıllarda dine dayalı Yahudi karşıtlığına ek olarak başka Yahudi karşıtlığı türleri kök salmıştır. Bu yeni Yahudi karşıtlığı türleri arasında ekonomik, milletçi ve ırkçı Yahudi karşıtlığı vardı. 19. yüzyılda Yahudi karşıtları, Yahudilerin modern endüstriyel toplumdaki sosyal ve politik sorunların çoğunun sorumlusu olduğu iddiasında bulunmuştur. Irk, öjenik (soy ıslahı) ve Sosyal Darwincilik teorileri, yanlış bir şekilde bu nefretleri makul göstermiştir. Nazilerin Yahudilere karşı önyargıları, başta ırka dayalı Yahudi karşıtlığı olmak üzere bu argümanların hepsinden yararlanmıştır. Irka dayalı Yahudi karşıtlığı, Yahudilerin farklı ve daha düşük bir ırka ait oldukları temeline dayanan ayrımcı bir düşüncedir.

Çizelgenin başlığı: “Die Nurnberger Gesetze” [Nuremberg Irk Yasaları].

Nazi Partisi, ırka dayalı Yahudi karşıtlığının daha tehlikeli bir biçimini benimsemiştir. Bu düşünce, partinin ırka dayalı dünya görüşünün temelinde yatar. Naziler, dünyanın belirli ırklara bölündüğü ve bazı ırkların diğerlerinden daha üstün olduğu düşüncesine inanıyorlardı. Almanların, üstün olduğu varsayılan “Aryan” ırkına mensup olduğunu düşünüyorlardı. “Aryan” ırkı mensuplarının daha değersiz olan diğer ırklara karşı bir varoluş mücadelesinde olduğunu iddia ediyorlardı. Dahası, Naziler sözde “Yahudi ırkı”nın tüm ırklardan daha değersiz ve tehlikeli olduğuna inanıyordu. Nazilere göre Yahudiler, Alman toplumundan çıkarılması gereken bir tehditti. Naziler, aksi takdirde “Yahudi ırkı”nın Almanları kalıcı bir şekilde yozlaştırıp mahvedeceğinde ısrar ediyordu. Nazilerin ırka dayalı Yahudi tanımına, kendini Hıristiyan olarak tanımlayan ve Yahudi inancını benimsemeyen çok sayıda kişi de giriyordu.

Holokost nerede gerçekleşti?

Holokost, Avrupa’nın Almanya ve Mihver devletleri kontrolü altında olan yerlerinde gerçekleştirilen bir Nazi Almanyası girişimiydi. Holokost’tan Avrupa’daki 1933 yılında 9 milyona varan Yahudi nüfusunun neredeyse tamamı etkilenmiştir. 

Holokost, Almanya’da Adolf Hitler’in Ocak 1933’te şansölye olarak atanmasından sonra başlamıştır. Bu gelişmenin hemen üzerine Nazi Almanyası rejimi (kendilerini Üçüncü Reich olarak da adlandırıyorlardı), Yahudileri Almanya’daki ekonomik, politik, sosyal ve kültürel yaşamdan soyutlamıştır. 1930’lu yıllar boyunca rejim tarafından Yahudilere göç etmeleri yönünde giderek daha fazla baskı yapılmıştır. 

Ancak Yahudilere yapılan Nazi zulmü, Almanya sınırlarının ötesine uzanmıştır. 1930’lar boyunca Nazi Almanyası tarafından saldırgan bir dış politika benimsenmiştir. Bu politikalar, 1939 yılında Avrupa’da başlayan II. Dünya Savaşı’na neden olmuştur. Savaş öncesinde ve sırasında Almanya’nın topraklarını genişletmesi nedeniyle milyonlarca Yahudi daha Almanya kontrolüne girmiştir. 

Nazi Almanyası, topraklarını 1938–1939’da genişletmeye başlamıştır. Almanya, bu süreçte komşu Avusturya’yı ve Sudetenland’ı topraklarına katmıştır ve Çek topraklarını da işgal etmiştir. Nazi Almanyası, 1 Eylül 1939’da Polonya’ya saldırarak II. Dünya Savaşı’nı (1939–1945) başlatmıştır. Takip eden iki yılda Sovyetler Birliği’nin batısı da dâhil olmak üzere Avrupa’nın büyük bir bölümü Almanya tarafından ele geçirilmiş ve işgal edilmiştir. Nazi Almanyası, İtalya, Macaristan ve Bulgaristan devletleriyle ittifaklar kurarak kontrol gücünü daha da artırmıştır. Ayrıca Slovakya ve Hırvatistan kukla devletlerini kurmuştur. Bu ülkelerin hepsi, Japonya’nın da dâhil olduğu Mihver ittifakının Avrupa’daki üyeleriydi. 

1942 yılına gelindiğinde fetihler, işgaller ve ittifaklar sonucunda Avrupa’nın büyük bir bölümü ve Kuzey Afrika’nın bir kısmı Nazi Almanyası tarafından kontrol ediliyordu. Nazi kontrolü, beraberinde Avrupa genelinde Yahudiler için sert politikalar ve en nihayetinde toplu katliamı getirmiştir. 

Naziler ile müttefikleri ve işbirlikçileri altı milyon Yahudiyi katletmiştir.

Almanya Avrupa'yı fethediyor, 1939–1942

Nazi Almanyası ile müttefikleri ve işbirlikçileri Yahudilere nasıl zulüm yaptı? 

1933–1945 yıllarında Nazi Almanyası ile müttefikleri ve işbirlikçileri, çok sayıda Yahudi karşıtı politika ve önlem uygulamaya koymuştur. Bu politikalar, konuma göre farklılık göstermiştir. Bu nedenle tüm Yahudiler, Holokost ile aynı şekilde karşılaşmamıştır. Ancak her koşulda Yahudi kimliğine sahip olan milyonlarca insan zulme uğramıştır. 

Almanya tarafından kontrol edilen ve Almanya’ya bağlı bölgelerde Yahudilere uygulanan zulüm, farklı şekillerde görülmüştür:

  • Yahudi karşıtı yasalar yoluyla yasal ayrımcılık. Bunlar arasında Nürnberg Irk Yasaları ve çok sayıda diğer ayrımcı yasalar sayılabilir.
  • Kimliğe dayalı ayırt etme ve dışlama yöntemleri. Bunlar arasında Yahudi karşıtı propaganda yapılması, Yahudilerin sahibi olduğu işletmelerin boykot edilmesi, açık bir şekilde aşağılama ve zorunlu işaretler (kol bandı olarak takılan ya da kıyafetlere eklenen Yahudi yıldızı gibi) sayılabilir.
  • Organize şiddet. Bunun en bilenen örneği, Kırık Camlar Gecesi’dir. Ayrıca münferit olaylar ve başka pogromlar (Yahudilere yönelik toplu şiddet olayları) da yaşanmıştır.
  • Fiziksel olarak yerinden etme. Olayların failleri göç, yerinden etme, uzaklaştırma, tehcir ve gettolaştırma gibi yöntemleri kullanarak Yahudi bireyleri ve toplulukları fiziksel olarak yerinden etmiştir.
  • Toplama. Olayların failleri Yahudileri aşırı kalabalık gettolarda, toplama kamplarında ve zorunlu çalışma kamplarında toplamıştır ve çok sayıda Yahudi buralarda açlık, hastalıklar ya da insanî olmayan diğer koşullar nedeniyle hayatını kaybetmiştir.
  • Yaygın hırsızlık ve yağma. Yahudilerin mülklerine, kişisel ve değerli eşyalarına el koyulması, Holokost’un önemli bir parçasıydı. 
  • Zorunlu çalıştırma. Yahudiler Mihver seferberliğine, Nazi kurumlarının, ordunun ya da özel işletmelerin güçlenmesine hizmet etmek amacıyla zorla çalışmak durumundaydı. 

Bu politikalar sonucunda çok sayıda Yahudi hayatını kaybetmiştir. Buna karşılık 1941 yılına gelene kadar tüm Yahudilerin sistematik olarak topluca katledilmesi, bir Nazi politikası değildi. Ancak 1941’den itibaren Nazi liderleri, Avrupa Yahudilerine toplu katliamın uygulanmasına karar vermiştir. Bu plan, “Yahudi Sorununa Nihaî Çözüm” olarak adlandırılmıştır. 

“Yahudi Sorununa Nihaî Çözüm” nedir?

Nazilerin “Yahudi Sorununa Nihaî Çözüm” (“Endlösung der Judenfrage”) planı, Avrupa’daki Yahudilerin kasıtlı ve sistemli bir şekilde katledilmesini ifade eder. Bu, Holokost’un son aşamasıdır ve 1941–1945 yıllarında gerçekleştirilmiştir. Çok sayıda Yahudi “Nihaî Çözüm” uygulamaya konmadan önce hayatını kaybetmiş olsa da Yahudi kurbanların çok büyük bir bölümü, bu dönem boyunca katledilmiştir.

Einsatzgruppe C'nin (Mobilize Katliam Birliği C) kimliği belirlenmemiş askerleri, Babi Yar boğazında katledilen Yahudilerin eşyalarına bakıyor.

Nazi Almanyası, “Nihaî Çözüm”ün bir parçası olarak daha önce görülmemiş ölçekte bir toplu katliam yapmıştır. Katliam yapmak için iki yöntem kullanılmıştır. Bu yöntemlerden biri, kurşuna dizme (silahla toplu katliam) idi. Alman birlikleri Doğu Avrupa’daki köy, kasaba ve kentlerin varoşlarında silahla toplu katliamlar gerçekleştirmiştir. Diğer yöntem ise zehirli gaz yoluyla oksijensiz bırakmaydı. Gaz kullanılarak yapılan katliamlar, öldürme merkezlerinde ve mobilize gaz kamyonları yoluyla yürütülmüştür.

Silahla Toplu Katliamlar

Nazi Almanyası rejimi, siviller üzerinde eşi benzeri görülmemiş bir ölçekte silahla toplu katliamlar gerçekleştirmiştir. Sovyetler Birliği’nin Haziran 1941’de Almanya tarafından işgal edilmesinin ardından Alman birlikleri, yerli Yahudileri silahla toplu olarak katletmeye başlamıştır. Bu birlikler, öncelikli olarak askerlik çağında olan Yahudi erkekleri hedef almıştır. Ancak Ağustos 1941’den itibaren Yahudi topluluklarını tamamen katletmeye başlamışlardır. Bu katliamlar, genellikle gündüz gözüyle ve yerel halkın göreceği ve duyacağı şekilde gerçekleştiriliyordu. 

Silahla toplu katliamlar, Doğu Avrupa’da 1500’den fazla kent, kasaba ve köyde yapılmıştır. Yerli Yahudileri katletmekle görevlendirilen Alman birlikleri, bölgede dolaşarak korkunç katliamlara imza atmıştır. Birlikler, genellikle bir kasabaya girerek Yahudi sivilleri bir araya toplamıştır. Ardından yerleşimin Yahudi sakinlerini kasabanın varoşlarına doğru götürmüşlerdir. Daha sonra Yahudileri toplu bir mezar kazmaya zorlamışlar ya da toplu mezarın daha önceden hazırlanmış olduğu bir noktaya götürmüşlerdir. Son olarak Alman birlikleri ya da yerli yardımcı birlikler tüm erkek, kadın ve çocukları bu çukurların içine düşecek şekilde vurmuşlardır. Bu katliamlarda bazen özel olarak tasarlanmış mobilize gaz kamyonları kullanılmıştır. Failler, bu kamyonları kullanarak kurbanları egzozdaki karbon monoksit gazıyla boğmuştur.

Almanlar, işgal altındaki Doğu Almanya’da bulunan öldürme alanlarında da silahla toplu katliamlar yapmıştır. Bu alanlar, genellikle büyük kentlerin yakınında yer alıyordu. Bu alanlar arasında Kovno’daki (Kaunas) Fort IX, Riga’daki Rumbula ve Bikernieki Ormanları ve Minsk yakınındaki Maly Trostenets sayılabilir. Almanlar ve yerel işbirlikçileri bu öldürme alanlarında Kovno, Riga ve Minsk gettolarından yüz binlerce Yahudiyi katletmiştir. Bu öldürme alanlarında ayrıca on binlerce Alman, Avusturyalı ve Çek Yahudisi de vurulmuştur. Maly Trostenets’te gaz kamyonlarında da binlerce kurban katledilmiştir.

Doğu Almanya’da silahla toplu katliamlar yapan Alman birlikleri arasında Einsatzgruppen (SS’in özel görev kuvvetleri ve polis), Asayiş Polisi taburları ve Waffen-SS birlikleri vardır. Alman ordusu (Wehrmacht) tarafından lojistik destek ve insan gücü temin edilmiştir. Bazı Wehrmacht birlikleri, katliamlar da yapmıştır. Çoğu yerde SS’le birlikte çalışan yerel yardımcı birlikler, silahla toplu katliamlara katılmıştır. Bu yardımcı birlikler yerli sivillerden, ordu mensuplarından ve polis memurlarından oluşuyordu.

Sovyet kuvvetlerinden ele geçirilen topraklardaki silahla toplu katliamlarda ya da gaz kamyonlarında neredeyse 2 milyon Yahudi katledilmiştir.

Öldürme Merkezleri

Bir mahkûm grubu Belzec imha kampına varıyor.

1941 yılının sonlarına doğru Nazi rejimi, Alman işgali altındaki Polonya’da özel olarak tasarlanmış sabit öldürme merkezleri inşa etmeye başlamıştır. Öldürme merkezleri, Türkçede bazen “imha kampları” ya da “ölüm kampları” olarak da adlandırılır. Nazi Almanyası tarafından beş öldürme merkezi idare edilmiştir: Chelmno, Belzec, Sobibor, Treblinka ve Auschwitz-Birkenau. Bu öldürme merkezleri, sadece ve sadece Yahudileri toplu olarak daha verimli bir şekilde katletmek amacıyla inşa edilmiştir. Öldürme merkezlerinde Yahudileri öldürmek için kullanılan yöntemlerin başında kapalı gaz odalarında ya da kamyonlarda verilen zehirli gazlar gelmiştir. 

Alman yetkililer, müttefiklerinin ve işbirlikçilerinin yardımıyla Yahudileri Avrupa’nın dört bir yanından bu öldürme merkezlerine taşımıştır. Yahudilerin öldürme merkezlerine taşınması işlemi, “yeniden iskan faaliyetleri” ya da “tahliye taşımaları” olarak adlandırılarak bu faaliyetlerin arkasındaki gerçek niyet gizlenmiştir. Türkçede genellikle “sürgün” olarak adlandırılmaktadır. Bu sürgünlerin büyük bir bölümü trenlerle yapılmıştır. Almanlar yetkililer, Yahudileri öldürme merkezlerine verimli bir şekilde taşıyabilmek amacıyla diğer ulaşım yöntemlerinin yanı sıra Avrupa’daki kapsamlı tren yolu sistemini kullanmıştır. Trenlerdeki vagonların çoğu, yük vagonlarıydı; bazen de yolcu vagonları kullanılıyordu.

Sürgün sırasındaki koşullar korkunçtu. Alman ve işbirlikçi yerel yetkililer, her yaştan Yahudiyi aşırı kalabalık vagonlara binmeye zorlamıştır. Yahudiler, tren varış noktasına ulaşana kadar bazen günlerce ayakta durmak zorunda kalmıştır. Failler Yahudilere yiyecek, su, tuvalet ve tıbbî yardım temin etmemiştir. Yahudiler, genellikle insanlık dışı koşullar nedeniyle yolculuk sırasında hayatını kaybetmiştir.

“Annem, bana doğru koştu ve omuzlarımdan tutarak ‘Leibele, artık seni göremeyeceğim. Erkek kardeşine iyi bak’” dedi.
Leo Schneiderman Auschwitz’e varışını, seçimini ve ailesinden ayrılışı böyle ifade etmişti.

Öldürme merkezlerine gönderilen Yahudilerin büyük bir bölümü, öldürme merkezine vardıktan neredeyse hemen sonra gazla katledilmiştir. Alman yetkililer tarafından sağlıklı ve güçlü olduğu düşünülen bazı Yahudiler ise zorunlu olarak çalıştırılmak üzere seçilmiştir.

Alman yetkililer, beş öldürme merkezindeki bazı Yahudi mahkûmları öldürme işlemine yardım etmeye zorlamıştır. Bu mahkûmlar, diğer işlerin yanı sıra kurbanların kişisel eşyalarını sınıflandırmakla ve kurbanların cesetlerini gaz odalarından çıkarmakla görevlendirilmiştir. Özel birlikler, milyonlarca cesedi toplu mezarlara gömerek, ateş çukurlarında yakarak ya da özel olarak tasarlanan büyük krematoryumlarda yakarak yok etmiştir.

Bu beş öldürme merkezinde yaklaşık 2,7 milyon Yahudi erkek, kadın ve çocuk katledilmiştir. 

Gettolar nedir ve Alman yetkililer Holokost sırasında neden gettolar oluşturmuştur? 

Gettolar, Alman işgalcilerin Yahudileri aşırı kalabalık ve sağlıklı olmayan koşullar altında yaşamaya zorladıkları kentsel alanlar ya da kasabalardır. Alman yetkililer, genellikle bu alanları duvarlarla ya da başka engellerle sınırlandırmıştır. Bekçiler, Yahudilerin dışarıya izinsiz çıkmasına engel olmuştur. Bazı gettolar, yıllarca yerinde kalırken bazıları ise gettonun sakinleri sürgün edilene ya da katledilene kadar sadece birkaç ay, birkaç hafta ve hatta birkaç gün kullanılmıştır. 

Alman yetkililer, ilk gettoları Almanya işgali altındaki Polonya’da 1939–1940 yıllarında oluşturmuştur. Son iki getto, işgal altındaki Polonya’nın Varşova ve Lodz (Łódź) kentlerinde bulunuyordu. Haziran 1941’den itibaren Alman yetkililer, Almanya’nın Sovyetler Birliği’ne düzenlediği saldırıların ardından Doğu Avrupa’da yeni ele geçirdikleri topraklarda da gettolar oluşturmaya devam etti. Alman yetkililer ile müttefikleri ve işbirlikçileri, Avrupa’nın diğer bölgelerinde de gettolar oluşturmuştur. Özellikle 1944 yılında Alman ve Macar yetkililer, Yahudileri Macaristan’dan sınır dışı etmeden önce toplayıp kontrol etmek için geçici gettolar oluşturmuştur.

Gettoların Amacı

Alman yetkililer, gettoları aslında işgal altındaki Doğu Avrupa’daki kalabalık Yahudi nüfusunu soyutlayıp kontrol etmek üzere oluşturmuştur. Başlangıçta bir kentte ve kentin çevresindeki alanda ya da bölgede yaşayan Yahudileri bu gettolarda toplamışlardır. Ancak 1941’den itibaren Alman yetkililer, Avrupa’nın diğer yerlerindeki (Almanya dâhil) Yahudileri de bu gettolardan bazılarına sürgün etmiştir. 

Yahudilerin zorla çalıştırılması, çoğu gettodaki temel özellik olmuştur. Zorla çalıştırmanın amacı, teoride gettonun idarî maliyetlerinin ödenmesine katkı sağlamak ve Almanya’nın savaş çabalarını desteklemektir. Gettolara hapsedilen Yahudilerden daha da fazla yararlanmak için bazen gettolara yakın fabrika ve atölyeler kurulmuştur. Yahudilere yaptırılan işler, genellikle elle yapılan ve yorucu işlerdi. 

Gettolarda Yaşam

Varşova gettosundaki günlük yaşam

Gettolardaki yaşam, sefalet ve tehlike doluydu. Çok az yiyecek vardı, hijyen koşulları çok kötüydü ve sağlık hizmetleri çok kısıtlıydı. Yüz binlerce insan açlıktan, önü alınamayan hastalıklardan, aşırı sıcaklıklardan ve zorunlu çalışma kaynaklı yorgunluktan hayatını kaybetmiştir. Almanlar, gettolarda hapsedilen Yahudileri acımasızca döverek, istediklerinde kurşuna dizerek, işkence ederek ve nedensiz şiddet uygulayarak da katletmiştir. 

Gettolardaki Yahudiler, haysiyetlerini ve topluluklarını sürdürmek için çeşitli yollar aramıştır. Okullar, kütüphaneler, sosyal refah hizmetleri ve dinî tesisler getto sakinlerinin birbiriyle belirli düzeyde bağlantı kurmasını sağlamıştır. Gettolardaki yaşamın belgelenmesine yönelik Oneg Shabbat arşivi ve gizlice çekilen fotoğraflar gibi çabalar, sergilenen manevî direnci etkileyici örneklerdir. Çoğu gettoda silahlı direniş yürüten yeraltı hareketleri de vardı. Bunların en ünlüsü, 1943 yılında yaşanan Varşova gettosu ayaklanmasıydı.

Gettoların Tasfiyesi

Almanlar ile müttefikleri ve işbirlikçileri, 1941–1942 yıllarından itibaren getto sakinlerini toplu olarak katletmiş ve gettolardaki idarî yapıları dağıtmıştır. Bu sürece “tasfiye” adı verilmiştir. Bu, “Yahudi Sorununa Nihaî Çözüm”ün bir parçası olarak yürütülmüştür. Gettolardaki Yahudilerin çoğu, yakınlardaki öldürme alanlarında yapılan silahla toplu katliamlar yoluyla ya da öldürme merkezlerine sürüldükten sonra katledilmiştir. Öldürme merkezlerinin büyük bir bölümü, bilinçli olarak Alman işgalindeki Polonya’da bulunan gettoların ya da kolay erişilebilir demiryolu hatlarının yakınına yapılmıştır. 

Holokost’un ve Nihaî Çözüm’ün uygulanmasından kim sorumludur?

Holokost’un ve Nihaî Çözüm’ün uygulanmasından çok sayıda kişi sorumludur. 

En üst düzeyde Avrupa’daki Yahudilere soykırım yapılması fikri Adolf Hitler tarafından aşılanmış, onaylanmış ve desteklenmiştir. Ancak Hitler, tek başına hareket etmemiştir. Hitler, Nihaî Çözüm’ün uygulanmasına yönelik kesin bir plan da ortaya koymamıştır. Toplu katliamları doğrudan koordine eden, planlayan ve uygulayanlar, diğer Nazi liderleridir. Bu liderler arasında Hermann Göring, Heinrich Himmler, Reinhard Heydrich ve Adolf Eichmann sayılabilir. 

Ancak milyonlarca Alman ve diğer Avrupa vatandaşı, Holokost’a katılmıştır. Onların katılımı olmasaydı Avrupa’daki Yahudilere soykırım yapılması mümkün olamazdı. Nazi liderleri, Alman kurum ve kuruluşlarına, diğer Mihver devletlerine ve halka bel bağlamıştır. 

Alman Kurumları, Kuruluşları ve Halk

Hitler, konuşmasını prova ediyor

Nazi liderleri, Holokost’u gerçekleştirmek için Alman kurum ve kuruluşlarına bel bağlamıştır. Nazi kuruluşlarının üyeleri, II. Dünya Savaşı öncesinde ya da sırasında Yahudi karşıtı çok sayıda eylem başlatıp yürütmüştür. Bu kuruluşlar arasında Nazi Partisi, SA (Fırtına Birlikleri ya da Kahverengi Gömlekliler) ve SS (Schutzstaffel, Koruma Taburu) bulunuyordu. Savaş başlayınca SS ve bağlı polis kuvvetleri, özellikle tehlikeli bir hâl almıştır. Sicherheitsdienst (SD) üyeleri, Gestapo, Suçla Mücadele Polisleri (Kripo) ve Asayiş Polisi, Avrupa’daki Yahudilerin toplu olarak katledilmesinde özellikle etkin ve ölümcül bir rol oynamıştır. Nihaî Çözüm’ün uygulanmasına dâhil olan diğer Alman kurumları arasında Alman ordusu, Alman ulusal demiryolu ve sağlık sistemleri, Alman sivil hizmet ve ceza adaleti sistemleri ve Alman işletmeler, sigorta şirketleri ve bankalar da bulunmaktadır. 

Bu kurumların üyesi olan sayısız Alman askeri, polis, devlet memuru, avukat, hâkim, iş adamı, mühendis, doktor ve hemşire, rejimin politikalarını uygulamayı tercih etmiştir. Sıradan Alman vatandaşları da farklı şekillerde Holokost’a katılmıştır. Bazı Almanlar da Yahudilere uygulanan şiddete ya da aşağılamalara alkış tutmuştur. Bazıları ise ırkçı yasalara ve düzenlemelere uymadıkları için Yahudilere tepki göstermiştir. Çok sayıda Alman, Yahudi komşularının eşyalarını ve mülklerini satın almıştır, sahiplenmiştir ya da yağmalamıştır. Almanların Holokost’a katılımının altında diğer etmenlerle birlikte heyecan, yükselme isteği, korku, açgözlülük, kişisel çıkarlar, Yahudi karşıtlığı ve siyasi düşünceler yatmaktadır.

Alman Olmayan Hükümetler ve Kurumlar

Nazi Almanyası, Holokost’u tek başına düzenlememiştir. Nazi Almanyası’nı destekleyen müttefiklerine ve işbirlikçilerine bel bağlamıştır. Bu bağlamda “müttefikler,” Nazi Almanyası’nın resmî olarak müttefiki olan Mihver devletlerini ifade eder. “İş birlikçiler” ise Alman mercilerle resmî ya da yarı resmî olarak işbirliği yapan rejimleri ve kuruluşları ifade eder. Nazi Almanyası’nın müttefik ve işbirlikçileri arasında şunlar bulunur:

  • Avrupa Mihver Güçleri ve işbirlikçi diğer güçler (Vichy Fransası gibi). Bu devletler, kendilerine ait Yahudi karşıtı yasaları yürürlüğe koymuştur ve Almanya’nın hedeflerine yönelik işbirliği yapmıştır.
  • Başta yerel polis kuvvetleri olmak üzere Almanya tarafından desteklenen yerel bürokratlar. Bu kurumlar, Hollanda gibi Almanya’nın müttefiki bile olmayan ülkelerde bile Yahudilerin toplanmasına, hapsedilmesine ve sürgün edilmesine yardımcı olmuştur.
  • Ordu ve polis memurlarından ve sivillerden oluşan yerel yardımcı birlikler. Almanya tarafından desteklenen bu birlikler, Doğu Avrupa’da Yahudilerin katledilmesine (genellikle gönüllü olarak) katkıda bulunmuştur. 

“Müttefikler” ve “işbirlikçiler” terimleri, bu devlet ve kuruluşlarla ilişkili olan kişileri de ifade edebilir.

Avrupa’daki Diğer Halklar

Avrupa genelinde herhangi bir hükümetle ya da kurumla ilişkisi olmayan ve Yahudilerin katledilmesine doğrudan katılmayan kişiler de Holokost’a katkıda bulunmuştur. 

Komşuların, tanıdıkların, iş arkadaşlarının ve hatta arkadaşların yapabileceği en kötü şeylerden biri, Yahudileri Nazi Almanyası yetkililerine ihbar etmekti. Bunu yapmayı tercih eden kişilerin sayısı bilinmemektedir. Bu kişiler, Yahudilerin saklandıkları yerleri ele vermiş, sahte Hristiyan kimliği taşıyan kişileri ifşa etmiş ve kimlerin Yahudi olduğunu Nazi yetkililerine söylemiştir. Böyle yaparak Yahudilerin öldürülmesine neden olmuşlardır. Bu kişilerin bu davranışlarının altında yatan nedenler çok farklıydı: korku, bireysel çıkarlar, hırs, intikam, Yahudi karşıtlığı, siyasi ve ideolojik menfaatler.

Holokost’tan faydalanan kişiler de olmuştur. Yahudi olmayan kişiler, Yahudilerin evlerine taşınmış, Yahudilerin sahip olduğu işletmeleri devralmış ve Yahudilerin mülklerini ve değerli eşyalarını çalmıştır. Bu, soykırıma eşlik eden yaygın hırsızlık ve yağma eylemlerinin bir parçasıdır.

İnsanlar, genellikle Yahudi komşularının yaşadığı zor duruma karşı eyleme geçmeyerek ve tepkisiz kalarak Holokost’a katkıda bulunmuştur. Bu kişilere bazen seyirciler de denir. 

Nazilerin yaptığı zulmün ve toplu katliamların diğer kurbanları kimdir?

Holokost, altı milyon Yahudiye karşı devlet desteğiyle sistematik olarak gerçekleştirilen zulüm ve katliamları ifade eder. Ancak Nazi zulmünün ve katliamının kurbanı olan başka milyonlar da vardır. 1930’larda rejim, Alman toplumu içinde iç düşman olduğu iddia edilen farklı grupları da hedef almıştır. Naziler II. Dünya Savaşı sırasında menzilini genişlettikçe milyonlarca başka Avrupalı da Nazi vahşetine maruz kalmıştır. 

Naziler, Yahudileri öncelikli “düşman” olarak tanımlamıştır. Ancak Alman halkının sağlığı, birliği ve güvenliği için bir tehdit olarak gördükleri başka grupları da hedef almışlardır. Nazi rejimi tarafından hedef alınan ilk grup, siyasi muhaliflerden oluşuyordu. Muhalifler arasında diğer siyasi partilerin yetkilileri ve üyeleri ve işçi sendikası aktivistleri bulunuyordu. Siyasi muhaliflere Nazi rejimine muhalif olduğundan endişe edilen ya da rejimi eleştiren kişiler de yer alıyordu. Siyasi düşmanlar, Nazi toplama kamplarına hapsedilen ilk grup olmuştur. Yehova Şahitleri de hapishanelerde ve toplama kamplarında tutulmuştur. Yehova Şahitleri, hükümete bağlılık yemini etmeyi ve Alman ordusunda görev yapmayı reddettikleri için tutuklanmışlardır.

Nazi rejimi, eylemlerinin Alman toplumu için zararlı olduğu düşünülen Almanları da hedef almıştır. Bunlar arasında homoseksüellikle suçlanan erkekler, profesyonel kriminal ya da suç işlemeyi alışkanlık hâline getirmiş olmakla itham edilen kişiler ve sözde toplum dışı kişiler (evsizler, dilenciler, hayat kadınları, muhabbet tellalları ve alkolikler gibi) bulunuyordu. Bu şekilde on binlerce kurban, hapishanelere ve toplama kamplarına kapatılmıştır. Afrika kökenli Almanlar da rejim tarafından zorla hadım edilmiştir ve işkenceye uğramıştır. 

Engelliler de Nazi rejimi tarafından zulme uğramıştır. II. Dünya Savaşı’ndan önce, kalıtsal sağlığı bozuk olduğu düşünülen Almanlar, zorla hadım edilmiştir. Savaş başladıktan sonra Nazi politikaları daha da radikalleşmiştir. Başta sağlık tesislerinde yaşayan kişiler olmak üzere engelliler, Almanya’nın omuzlarında genetik ve finansal bir yük olarak görülmüştür. Bu kişilerin “Ötenazi Programı” olarak adlandırılan programla katledilmesi hedeflenmiştir.

Nazi rejimi ırk, medeniyet ya da ideolojik açıdan düşman olarak görülen gruplara karşı aşırı önlemleri uygulamaya koymuştur. Bunlar arasında Romanlar (Çingeneler), Polonyalılar (özellikle Polonyalı aydınlar ve elitler), Sovyet yetkilileri ve Sovyet savaş esirleri vardır. Naziler, bu gruplara karşı da toplu katliamlar düzenlemiştir.

Holokost nasıl sona erdi? 

Nazi Almanya'sının yenilgisi, 1942–1945

Holokost, Müttefik kuvvetlerin (Birleşik Krallık, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği) II. Dünya Savaşı’nda Nazi Almanyası’nı yenmesiyle birlikte Mayıs 1945’te sona ermiştir. Müttefik kuvvetler, taarruzlar düzenleyerek Avrupa’da toplama kamplarını ele geçirmiştir. Bu kamplarda hayatta kalan çoğu Yahudi esir, serbest bırakılmıştır. Müttefikler, sözde ölüm yürüyüşlerinde hayatta kalanlarla da karşılaşmış ve bu kişileri de serbest bırakmıştır. Zorla yaptırılan bu yürüyüşlerde SS gözetimi altındaki kamplardan yaya olarak tahliye edilen Yahudi ve Yahudi olmayan toplama kampı esirleri bulunuyordu. 

Ancak Yahudilerin özgür kalması, olayların sona ermesine yetmemiştir. Holokost’tan sağ kurtulanların çoğu, yeni bir hayat kurdukları sırada şiddet içeren Yahudi karşıtlığı ve yerinden edilme tehditlerine maruz kalmıştır. Yahudilerin çoğu aile üyelerini kaybederken bir kısmı da kaybolan ebeveynlerini, çocuklarını ve kardeşlerini bulabilmek için yıllarca uğraşmıştır.

Bazı Yahudiler Holokost’tan nasıl kurtuldu? 

Nazi Almanyası’nın Avrupa’daki tüm Yahudileri katletme çabalarına karşın bazı Yahudiler, Holokost’tan kurtulmayı başarmıştır. Sağ kalabilenler, bunu farklı yollarla başarmıştır. Ancak her durumda bazı Yahudilerin sağ kurtulması olağanüstü şartların şans eseri bir araya gelmesi, tercihler, başkalarının yardımları (hem Yahudilerin hem de Yahudi olmayanların yardımları) ve tamamen şans eseri mümkün olmuştur.

Avrupa’nın Almanya Kontrolünde Olmayan Yerlerinde Kurtulanlar 

Bazı Yahudiler, Avrupa’nın Almanya kontrolündeki yerlerinden kaçarak Holokost’tan kurtulmuştur. Göç etmenin önünde ciddi engeller olsa da yüz binlerce Yahudi, II. Dünya Savaşı başlamadan önce Nazi Almanyası’ndan göç etmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’ne, Birleşik Krallık’a ve Alman kontrolü altında olmayan diğer yerlere göç edenler, Nazi şiddetinden kurtulmuştur. Bazı Yahudiler, II. Dünya Savaşı başladıktan sonra bile Avrupa’nın Almanya kontrolü altındaki yerlerinden kaçmayı başarmıştır. Örneğin yaklaşık 200.000 Polonyalı Yahudi, Almanya işgali altındaki Polonya’dan kaçmıştır. Bu Yahudiler, Sovyet yetkililer tarafından daha da doğuya Sovyetler Birliği’nin iç kesimlerine sürülmüş ve savaştan çok zor şartlar altında kurtulmuştur.

Avrupa’nın Almanya Kontrolünde Olan Yerlerinde Kurtulanlar

Avrupa’nın Almanya kontrolünde olan topraklarında kurtulabilen Yahudilerin sayısı daha azdır. Bu Yahudiler, genellikle başkalarının yardımıyla kurtulabilmiştir. Kurtarma çabaları münferit bireysel eylemlerinden, küçüklü büyüklü organize ağlara kadar değişiyordu. Avrupa genelinde Yahudi olmayan bazı kişiler, Yahudi komşularının, arkadaşlarının ya da yabancıların kurtulması için ciddi tehlike almıştır. Örneğin Yahudiler için saklanacak yerler bulmuşlardır, koruma sağlayan bir Hristiyan kimliği için sahte evraklar temin etmişler ya da Yahudilere yiyecek ve başka malzemeler sağlamışlardır. Diğer Yahudiler, partizan direniş hareketleri sayesinde kurtulmuştur. Son olarak bazı Yahudiler, inanılmaz zorluklara karşın toplama kamplarından, gettolardan ve hatta öldürme merkezlerinden sağ çıkmayı başarmıştır. 

Sonuç

Bad Reichenhall zorla göç ettirilmiş insanlar kampındaki çocuklar.

Holokost savaşla birlikte sona ermiş olsa da arkasında bıraktığı dehşet verici soykırım mirası tükenmemiştir. II. Dünya Savaşı bittiğinde altı milyon Yahudi ve milyonlarca diğer insan hayatını kaybetmiştir. Nazi Almanyası ile müttefikleri ve işbirlikçileri, Avrupa genelinde binlerde Yahudi yerleşimini yakıp yıkmış ya da tamamen yok etmiştir. 

Holokost’un ardından hayatta kalan Yahudiler, ailelerini ya da topluluklarını tamamen kaybetmenin sarsıcı gerçekliğiyle baş başa kalmıştır. Bazıları, evlerine geri dönüp Avrupa’da yeniden bir hayat kurup devam etmeye karar vermiştir. Çoğu, savaş sonrası şiddet ve Yahudi karşıtlığından büyük korku duyduğu için bundan kaçınmıştır. Savaşın hemen ardından evlerine geri dönemeyen ya da dönmek istemeyen Yahudiler, genellikle kendilerini yerinden olmuş kişilere yönelik kamplarda bulmuştur. Bu kamplarda yaşayanların çoğu, başka yerlere göç edebilmek için yıllarca beklemek zorunda kalmıştır.

Holokost’un ardından dünya soykırımda yaşanan dehşeti anlayıp kabullenmekte, kurbanları anmakta ve olayların faillerini sorumlu tutmakta büyük zorluk yaşamıştır. Bunlara yönelik çabalar sürmektedir.