Avusturya, 1933

11–13 Mart 1938 tarihinde Nazi Almanyası, komşu ülke Avusturya’yı (Österreich) topraklarına katmıştır. Bu olay, Anschluss olarak bilinir. “Anschluss,” “bağlantı” ya da “katılım” anlamına gelen Almanca bir sözcüktür. Naziler, Avusturya’yı topraklarına katarak Versay Antlaşması’nı ve Saint-Germain Antlaşması’nı ihlal etmiştir. Bu antlaşmalarda Avusturya ve Almanya’nın birleşmesi açık ve net bir şekilde yasaklanmıştır. Anschluss, I. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’daki düzenin Naziler tarafından kabul edilmediğini göstermiştir. Bu olay, Nazi Almanyası tarafından gerçekleştirilen ilk toprak genişletme faaliyetidir.

Avrupa’daki diğer güçler, uluslararası antlaşmaları ihlal eden Nazilere herhangi bir yaptırım uygulamamıştır. Bu güçlerin Anschluss’u kabul etmesi, ciddi bir ödün vermedir. Bu ödün verme, Adolf Hitler’in genişlemeci politikalarının önlenemeden sürmesine olanak sağlamıştır.

Anschluss sonucunda Avusturya’da büyük bir dönüşüm yaşanmıştır. Neredeyse bir gecede Avusturya devletinin varlığı sona ermiştir. Takip eden günler, haftalar ve aylarda Avusturyalı ve Alman Naziler, Avusturya’daki yaşamın her yönden Nazileşmesine neden olacak eylemlerde bulunmuştur. Avusturyalıların büyük bir bölümü, bu girişime büyük bir hevesle katılmıştır. Anschluss’un ardından Avusturyalılar, ülkedeki Yahudi nüfusuna zulmetmiştir. Nazi politikalarını uygulamaya koymuşlardır. II. Dünya Savaşı’nda savaşmışlardır. Avusturyalılar, Avrupa’daki Yahudilerin toplu katliamına katkıda bulunmuştur.

Anschluss, kaçınılmaz bir olaydı. Avusturya’nın Nazileşmesi de aynı şekilde kaçınılmazdı. Ancak belirli tarihi faktörler ve olaylar, bu süreçlerin hızlanmasına neden olmuştur.

Avusturya’daki Etnik Kökenli Almanlar

Avusturya, I. Dünya Savaşı ile II. Dünya Savaşı arasındaki dönemde yaklaşık 6,5 milyon nüfusa sahip bir ülkeydi. Bu Avusturyalıların büyük bir bölümü, etnik köken bakımından kendilerini Alman olarak görüyorlardı.

Bu sırada kendilerini Alman olarak gören milyonlarca kişi, Almanya dışında yaşıyordu. Bu kişilerin büyük bir bölümü, eskiden Avusturya-Macaristan İmparatorluğu1 topraklarının bir parçası olan bölgelerde yaşıyordu. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, 1918 yılında I. Dünya Savaşı’nın sonunda yıkılmıştı ve yerine yeni devletler kurulmuştu. Bu devletler arasında Avusturya, Çekoslovakya ve Polonya vardı. Bu ülkeler, kendilerini Alman olarak gören ve anadilleri olarak Almanca konuşan milyonlarca insana en sahipliği yapıyordu.

1920’li yıllarda Avusturyalıların büyük bir bölümü, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na ait topraklar olmadan ekonomik olarak ayakta duramayacaklarını düşünüyordu. Bazı Avusturyalılar, bu sorunun imparatorluğun farklı bir şekilde yeniden kurularak aşılabileceğini düşünüyordu. Diğerleri ise Avusturya’nın Almanya’yla birleşmesini istiyordu. Avusturya ve Almanya’nın birleşmesine yönelik istek, yeni değildi. Avusturya’nın Alman ulus devletindeki rolü konusundaki tartışmalar 19. yüzyıla dayanıyordu.

I. Dünya Savaşı’na son veren barış antlaşmalarında Almanya ve Avusturya’nın birleşmesi açık ve net bir şekilde yasaklanmıştı. Avrupa’daki liderler, potansiyel bir “Birleşik Almanya ve Avusturya”nın çok büyük ve güçlü olacağından endişe duyuyorlardı. Daha sonra yapılan uluslararası ekonomik antlaşmalarda da Avusturya’nın Almanya’dan bağımsız kalması şart koşulmuştu.

Adolf Hitler’in Avusturya’ya Yönelik Planları

Adolf Hitler ve Naziler, I. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan Avrupa’nın haritasını yeniden çizmek istiyorlardı. Hitler ve Naziler, savaş sonrasında çizilen uluslararası sınırların adil ve yasal olmadığını düşünüyorlardı. Almanların kendi kaderlerini tayin etme hakkında mahrum bırakıldıklarını iddia ediyorlardı. Avrupa’nın sınırlarını yeniden çizmek, Nazilerin iki önemli hedefi gerçekleştirmesine olanak verecekti:

  • tüm Almanları bir Nazi Alman İmparatorluğu çatısı altında birleştirmek ve
  • Doğu Avrupa’da “Lebensraum” (“yaşam alanı”) kazanmak.

Avusturya’nın topraklara dâhil edilmesi, Nazilerin ilk hedefe ulaşmasını sağlayacaktı.

Adolf Hitler, Avusturya-Almanya birleşmesine yönelik arzusunu erken dönemdeki yazılarında ve konuşmalarında ifade etmiştir. Nazi Partisi Platformu’nun ilk maddesi (1920), şu şekildeydi:

“Ulusların kendi kaderini tayin etme hakkına dayanarak tüm Almanların Büyük Almanya (Großdeutschland) altında birleşmesini talep ediyoruz.”

Hitler, Mein Kampf (Kavgam) başlıklı otobiyografisinin ve siyasetnamesinin açılışını Avusturya ve Almanya arasındaki ilişkinin geleceğine dair vizyonuyla yapmıştır. Hitler, şöyle yazmıştır:

“...[Almanya ve Avusturya’nın] yeniden birleşmesi, ne pahasına olursa olsun yerine getirilmesi gereken bir görevdir! Almanya-Avusturya, Almanya anavatanı olarak eski hâline döndürülmelidir... Aynı kandan gelen insanlar, aynı REICH çatısı altında olmalıdır.”

Ocak 1933’te Adolf Hitler, Almanya Şansölyesi olarak görevlendirilmiştir. Şansölye olarak Avusturya-Almanya birleşmesini gerçekleştirmeyi hedeflemiştir. Ancak Almanya, Hitler’in dış politika hedeflerini gerçekleştirmeye askerî ve diplomatik olarak henüz hazır değildi. Hitler ve diğer Nazi yöneticileri, öncelikli olarak bir Nazi diktatörlüğü oluşturmaya odaklandı. Ancak Nazi yöneticileri, iktidara geldikleri andan itibaren arka planda topraklarını genişletmeyi ve Avrupa genelinde bir savaşı planlamaya başladı.

Avusturya’da Nazi Hareketinin Yükselişi ve Etkileri

Hitler, Avusturya Nazi Partisi yoluyla Avusturya’da iktidara gelmeyi planlamıştı. Ancak Avusturya Nazi Partisi, 1920’lerin sonunda ve 1930’ların başında zayıftı, bölünmüştü ve etkili değildi. Partinin üyeleri, Hitler’le ve Alman mevkidaşlarıyla olan ilişkileri hakkında hemfikir değildi. Ancak 1931 itibarıyla Avusturya Nazilerinin büyük bir bölümü, Hitler’i liderleri olarak kabul etmişti. Buna karşılık Hitler, Avusturyalı partiyi hizaya getirmek için bir Alman Nazisini görevlendirdi.

Hitler’in Almanya’daki popülaritesi artarken Avusturya Nazileri de 1931–1932 yıllarında çok sayıda destekçi kazandı. Bu durum, Hitler Ocak 1933’te Almanya Şansölyesi olarak göreve geldiğinde Avusturya genelinde daha da fark edilir bir hâl aldı.

Avusturyalı siyasetçiler, yıllardır parti içi sürtüşmelerle ve siyasi şiddetle ünlüydü. 1933 yılında Nazilerin yükselişe geçmesi, durumu daha da istikrarsız hâle getirdi. Fırsattan yararlanan Avusturya Şansölyesi Engelbert Dollfuss, Avusturya’yı demokratik bir cumhuriyetten kendi kontrolü altında otoriter, sağcı bir rejime dönüştürdü. Bu hükûmet, Korporatif Devlet (Ständestaat) olarak bilinir. Faşist Avusturya ya da Dollfuss-Schuschnigg rejimi olarak da adlandırılır. Dollfuss hükûmeti, diplomatik olarak Faşist İtalya ve otoriter Macaristan ile aynı çizgideydi.

Müttefikleri gibi Şansölye Dollfuss, Avusturya’da sol siyaseti yok etmeye kararlıydı. Ancak Dollfuss ve Avusturya faşistleri, Nazi değildi.

Avusturya’da Nazi Terör Operasyonu, 1933

Üzerinde gamalı haçlar bulunan bir tramvay, Hitler’in resminin yer aldığı ilan panolarının önünden geçiyor.

Mayıs 1933’ten başlayarak Avusturya Nazileri, bir propaganda ve terör operasyonu başlattı. Operasyon, Almanya tarafından teşvik edilip finansal olarak destekleniyordu. Nazilerin hedefi, Dollfuss rejimini yetersizmiş gibi göstererek zayıflatmaktı. Naziler, kargaşaya yol açan protestolar düzenledi ve siyasi muhaliflerle ve polisle çatışmalara girdi. Avusturya Nazileri, halka açık yerlerde ve Yahudilerin sahibi olduğu işyerlerinde patlayıcılar ve göz yaşartıcı bombalar patlattı.

Almanlar, Avusturya hükûmetinin Avusturya Nazilerine karşı adil davranmadığını iddia etti. 1933 yılı Mayıs ayı sonlarına doğru Alman hükûmeti, Avusturya’ya karşı bir ekonomik yaptırım uygulanacağını ilan etti. Bu yaptırım, “1.000 Mark Sperre” (1.000 Mark Engeli) olarak adlandırılır. Bu yaptırım uyarınca Avusturya’ya seyahat etmek isteyen Almanlar, 1.000 Mark tutarında bir gümrük harcı ödemek zorundaydı. Bu durum, Avusturya’nın büyük oranda Almanlara bağlı olan turizm sektörüne büyük bir darbe vurdu.

Avusturya hükûmeti, Nazi terörizmine karşın gücünü sürdürmeye ve Avusturya’nın egemenliğini korumaya gayret gösterdi. Haziran 1933’te Dolfuss rejimi, Naziler tarafından düzenlenen ölümcül bir bombalama eylemine karşılık olarak Avusturya Nazi Partisi’ni ve iştiraklerini yasakladı. Böylece Avusturya’da Nazi hareketi, yasadışı hâle gelmiş oldu.
Ancak Avusturya Nazileri, ülkede yasadışı bir şekilde faaliyet göstermeye devam etti. Avusturya Nazilerinin büyük bir bölümü, yasağı delme yöntemleri bulmaktan zevk alıyordu.

Ayrıca binlerce Avusturya Nazisi de sınırı geçerek Almanya’ya kaçtı. Almanya’ya giden bu kişiler, Avusturya Lejyonu (Österreichische Legion) olarak bilinen paramiliter bir birlik oluşturdular. Alman Nazileri, lejyona askerî eğitim verilmesini sağladı. Bu grup, Avusturya-Almanya sınırında tehdit oluşturan bir askerî unsura dönüştü.

Avusturya’da Başarısız Nazi Darbe Girişimi, Temmuz 1934

25 Temmuz 1934 tarihinde Avusturya Nazileri, Avusturya hükûmetini devirmeyi denedi. Viyana SS üyeleri, kabinenin toplantı yaptığı Avusturya şansölyelik binasının kontrolünü ele geçirdi. Bu süreçte darbeciler, Şansölye Dollfuss’u silahla vurup öldürdü. Diğer komplocular, Viyana’daki devlet radyosunun kontrolünü ele geçirdi ve darbe yapıldığını planlanan daha önce bir vakitte duyurdu. Viyana dışında diğer Avusturya Nazileri de hükûmete karşı ayaklandı.

Ancak Avusturyalıların büyük bir bölümü hükûmete bağlı kaldı. Avusturya ordusu ve polis kuvvetleri, darbecileri hızla alt etti. Darbe teşebbüsü, başarısız oldu. İtalyan diktatör Benito Mussolini, Avusturya’nın egemenliğini savunmak üzere Avusturya-İtalya sınırına birlikler gönderdi. Mussolini, Dollfuss’un hem arkadaşı hem de müttefikiydi ve darbe girişimi ve suikast nedeniyle çok sinirlenmişti. Avusturya, İtalyanlar ve Almanlar arasında büyük bir tartışma konusu hâline geldi.

Bugün darbe talimatını Hitler’in muhtemelen Haziran 1934’te verdiği bilinmektedir. Hitler tarafından Avusturya Nazi hareketinin lideri olarak atanan Theodor Habicht, darbeyi Avusturya Nazileriyle birlikte planlamıştı.

Darbe girişimi başarısız olunca Hitler, olaya herhangi bir dâhiliyeti olduğu iddialarını inkâr etti. Nazi rejimi, bunun Avusturya Nazi hareketi tarafından düzenlenen alçak bir plan olduğu yönünde asılsız iddialarda bulundu. Planlanan senaryodan sapılması, Nazilerin Avusturya’nın kontrolünü ele geçirmek için bir süre daha beklemeleri gerektiğini net bir şekilde ortaya koydu. Başarılı bir sonuç elde edebilmek adına işleri daha ağırdan almak istiyorlardı.

Dollfuss’un ölümünden sonra Avusturya şansölyesi ve diktatör olarak görevi Kurt von Schuschnigg devraldı. Selefinin otoriter politikalarının büyük bir bölümünü sürdürdü. Avusturya hükûmeti, aralarında komplocuların bir bölümü de olmak üzere binlerce Avusturya Nazisini tutukladı.

Avusturya’nın Diplomatik Yalnızlaşması

Başarısız darbe teşebbüsünün ardından Avusturya-Almanya ilişkileri, uluslararası bir endişe kaynağıydı. Bu durum, özellikle Avusturya’ya başlangıçta İtalya ve Nazi Almanyası arasında bir tampon olarak davranan İtalya’da Mussolini için geçerliydi. Ancak Faşist İtalya ve Nazi Almanyası, 1935–1936 yıllarında yakınlaşmaya başladı. Mussolini, Almanlarla işbirliği yapması için Schuschnigg’e baskı yapmaya başladı.

1937–1938 kışı itibarıyla Avusturya, kendini diplomatik olarak iyice yalnızlaşmış ve giderek daha da saldırganlaşan bir Nazi Almanyası’yla karşı karşıya buldu. Uluslararası topluluk, Avusturya’nın bağımsızlığının korunmasına neredeyse hiç ilgi göstermiyordu. Bu noktada hem Fransa hem de İngiltere Avusturya-Almanya birleşmesinin kaçınılmaz olduğunu kabullenmişti. Dollfuss rejiminin Şubat 1934’te Avusturya Sosyal Demokratlarını acımasız bir şekilde bastırması, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerde fazla dost edinememelerine neden olmuştu. Mussolini bile artık Avusturya bağımsızlığını savunan güvenilir bir garantör değildi.

Sonun Başlangıcı: Berchtesgaden Antlaşması, Şubat 1938 

12 Şubat 1938 tarihinde Avusturya Şansölyesi Schuschnigg, Hitler’le buluşmak üzere yola çıktı. Schuschnigg, Avusturya ve Almanya arasındaki gerginlikleri konuşmayı bekliyordu. Hitler ise Avusturya’nın kontrolünü tamamen ele geçirmeye hazırdı. Aşağıdakiler dâhil bir dizi talepte bulundu: 

  • Avusturya’nın dışişleri politikası ve askerî politikası, Almanya’nın politikalarıyla eşgüdümlü hâle getirilecekti.
  • Avusturya Nazisi Arthur Seyss-Inquart, polis ve güvenlik faaliyetlerinin başına getirilecekti.
  • Avusturya hükûmeti tarafından hapse atılan Avusturya Nazileri affedilecekti.

Hitler, görüşmede bazı Alman generallerinin bulunmasından yararlanarak Schuschnigg’in gözünü korkuttu. Schuschnigg, pes etti ve antlaşmayı imzaladı. Adını imzalandığı kasabadan alan antlaşma Berchtesgaden Antlaşması olarak bilinir. Avusturya’nın egemenliğini ve bağımsızlığını yıkan bir antlaşmadır.

Avusturya’nın Bağımsızlığını Savunmaya Yönelik Son Bir Çaba

9 Mart’ta Avusturya Şansölyesi Schuschnigg, Avusturya’nın bağımsızlığını son bir kez savunmaya çalıştı. Bir halk oylaması (referandum) çağrısında bulundu. Halk oylaması, 13 Mart 1938, Pazar gününe planlandı.

Seçmenlerden referandumda Avusturya’nın bağımsızlığına yönelik olarak yapılan şu çağrıyı desteklemeleri ya da reddetmeleri istendi:

“Bağımsız Alman, bağımsız sosyal, Hıristiyan ve Birleşik Avusturya için! Barışa, emeğe ve eşitliğe inanan Halk ve Anavatan için!”

Ertesi gün her yerde seçmenleri Avusturya’nın bağımsızlığını desteklemeye davet eden çağrılar vardı. Sokaklara ve kaldırımlara bile boyanmıştı bu sözler. Schuschnigg, halk oylaması sayesinde uluslararası toplumun Avusturyalıların bağımsız kalmak istediğini göreceğini umuyordu. Oyların %65’inin bağımsızlık yönünde ve %35’inin bağımsızlık karşıtı olacağını tahmin ediyordu.

Hitler, halk oylaması konusunda çok kızgındı ve harekete geçmeye karar verdi.

Zaman Çizelgesi: Anschluss, 11–13 Mart 1938

Anschluss, Mart 1938

Anschluss, 1938 yılının Mart ayında üç günlük bir zaman zarfında gerçekleşti. Avusturya üzerindeki Nazi tehdidi her ne kadar yıllardır aşikâr olsa da herkes bu olaya şaşırdı ve hazırlıksız yakalandı.

11 Mart 1938 Cuma

11 Mart’ta Hitler, Avusturya hükûmetine bir dizi ültimatom verdi:

  • Şansölye Schuschnigg, halk oylamasını iptal edecek,
  • Schuschnigg, şansölyelik görevinden istifa edecek,
  • Avusturya Cumhurbaşkanı Wilhelm Miklas, Avusturya Nazisi Arthur Seyss-Inquart’ı yeni Avusturya şansölyesi olarak atayacak.

Bu talepler karşılanmazsa Alman ordusu, Avusturya’yı işgal edecekti. Schuschnigg, pes etti. O akşam Avusturya radyosunda Avusturya’nın bağımsızlığı üzerine yakında yapılacak olan halk oylamasının iptal edildiği duyuruldu.

Kısa bir süre sonra saat 19:47’de Şansölye Schuschnigg, radyoda Avusturya genelinde yayınlanan bir konuşma yaptı. Alman baskısı nedeniyle istifa ettiğini duyurdu. Schuschnigg, Alman birliklerinin işgal etmesi durumunda Avusturyalılara ve Avusturya ordusuna direnç göstermemeleri yönünde talimat verdi. Avusturya’nın bağımsızlığı için savaşmak ve kan dökmek istemiyordu.

Schuschnigg’in istifasından sadece birkaç dakika sonra sokaklarda gamalı haçlı kol bantları ve bayraklar görüldü. Avusturya Nazileri, karşılaşacakları sonuçlardan hiçbir korku duymadan siyasi muhaliflerine ve Yahudilere saldırma iznine sahipti. Devlet binalarında kontrolü ele geçirdiler ve fener alayları düzenleyerek, marşlar söyleyerek ve Hitler’i selamlayarak sokaklarda boy gösterisi yaptılar.

Avusturya Nazileri, tek bir kurşun bile atmadan ülkeyi ele geçirdi.

Korku içindeki Yahudiler, solcular ve Schuschnigg destekçileri, Avusturya’dan kaçmaya çalıştı. Ülkenin sınırları kapanmadan önce sınırlara yetişmeye çalıştılar. Bazıları kaçmayı başarırken büyük bir bölümü, hızla Nazileşen Avusturya’da kapana kısıldı. Viyana’da kalan Schuschnigg, ev hapsine alındı.

12 Mart 1938 Cumartesi

12 Mart günü gece yarısından hemen sonra Avusturya Cumhurbaşkanı Wilhelm Miklas, isteksiz bir şekilde Hitler’in son taleplerini de kabul etti. Seyss-Inquart’ı Avusturya şansölyesi olarak atadı. Seyss-Inquart ise hemen Avusturya Nazileriyle dolu yeni bir kabine kurduğunu ilan etti. Bu, Nazi Almanyası’nın harici baskısı yoluyla gerçekleştirilen bir iktidar değişikliğiydi. Ancak tüm bunlar, Hitler için yeterli değildi.

Avusturyalılar Hitler’in tüm taleplerine boyun eğmiş olsalar da Alman birlikleri, sabah 05:00 civarı sınırı geçti. Birlikler silahlı direnişle değil, tezahüratlar ve çiçeklerle karşılandı. Avusturyalılar, Linz’e ve ardından Viyana’ya giden Hitler’i çok sıcak karşıladı.

13 Mart 1938 Pazar

13 Mart günü Avusturya Nazisi Şansölye Seyss-Inquart, “Avusturya’nın Almanya ile Yeniden Birleşmesi” (“Wiedervereinigung Österreichs mit dem Deutschen Reich”) yasasını imzaladı.

“Yeniden birleşme” sözcüğü, yanıltıcı bir tabirdi. Avusturya, aslında hiçbir zaman Alman İmparatorluğu’nun bir parçası olmamıştı. Bazen Anschluss yasası olarak da adlandırılan bu yasa, Avusturya’nın resmî olarak Nazi Almanyası’na katılması anlamına geliyordu. Anschluss’a yasal bir hava katıyordu.

Avusturya, artık bağımsız bir ülke değildi. Ülke, artık Nazi Almanyası’nın bir vilayetiydi (Land). Naziler, bağımsız bir Avusturya kimliğini gösteren tüm izlerden kurtulmak istiyordu. İlk olarak Nazi Almanyası’nda Avusturya, yeni bir isimle adlandırılmaya başlandı: Ostmark. Almancada Avusturya “Doğu İmparatorluğu” anlamına gelen Österreich sözcüğü ile adlandırılır. Naziler, bu adı değiştirerek Avusturya’yı bir imparatorluktan vilayet düzeyine indirmiş oluyorlardı. Bunu takiben yapılan idarî düzenlemeler sonucunda yer adlarında ve sınırlarda başka değişiklikler de yapıldı. 1942 yılında Nazi rejimi, bölgeye resmî olarak Alpine ve Danubian Bölgeleri (Alpen- und Donau-Reichsgaue) adlarını vermişti.

Yasa uyarınca Avusturya’nın Nazi Almanyası’yla birleşmesine yönelik yeni bir halk oylaması düzenlenmesi de öngörülüyordu. Bu yeni halk oylamasının10 Nisan günü yapılması planlanmıştı.

Anschluss Sırasında Yahudi Karşıtı Şiddet

Almanya'nın Avusturya'yı topraklarına katmasından kısa bir süre sonra, Nazi Fırtına Birlikleri (Nazi Storm Troopers) Yahudi dükkânın önünde nöbet tutuyor.

Avusturya’da yaşayan yaklaşık 200.000 Yahudi için Anschluss, korkunç bir dönüm noktası oldu.

11 Mart gecesinden itibaren ve takip eden haftalarda ülke genelinde pogroma benzer şiddet olayları yaşandı. Avusturya Nazileri ve başka gruplar Yahudilere şiddet uyguladı, saldırdı ve Yahudileri aşağıladı. Yahudileri, umumi tuvaletleri temizlemeye ve küçük düşürücü hareketler yapmaya zorladılar. Hedeflerinde özellikle dindar Yahudiler vardı.

“Temizlik partileri” (“Reibpartien”) olarak bilinen olaylar, en kötüsüydü. Naziler, kalabalık gruplar yuhalayıp alay ederken, Viyana’daki Yahudileri kentin sokaklarını temizlemeye zorladı. Özellikle de iptal edilen Schuschnigg plebisitinden kalma bağımsızlık yanlısı sloganları temizlemeye zorladılar.

Avusturya’daki Yahudiler de kısa süre içinde Nazi Almanyası’nda Yahudilere karşı ayrımcılık yapan yasa ve kısıtlamalara tabi hâle geldi. Yahudilerin büyük bir bölümü, Avusturya’yı terk etmeye çalıştı. Viyana’daki konsolosluklarda sıralar oluştu.

Nazi Propagandası ve Anschluss

Naziler, Anschluss’u Alman halkının kaderinin gerçekleştirilmesi olarak görüyordu. Konuşmalarda ve propaganda etkinliklerinde Anschluss’u yüceltiyorlardı.

Hitler’in 15 Mart’ta Viyana’nın merkezindeki büyük meydan Heldenplatz’da toplanan devasa bir kalabalığa yaptığı konuşma, bunların en ünlüsüdür. Hitler, bu konuşmasında Nazi Almanyası’nın Avusturya’yı topraklarına katmasını göklere çıkarmıştır. Toplanan kalabalığın görüntüleri ve fotoğrafları, Almanya’daki haberlerde ve gazetelerde yayınlandı. Buradaki hedef, Avusturya’nın Anschluss konusunda ne kadar istekli olduğunu göstermek ve böylece başka bir ülkenin yasadışı bir şekilde ele geçirilmesini haklı göstermekti. Hitler, Berlin’e geri döndüğünde bir kahraman olarak karşılandı.

10 Nisan halk oylaması da başka bir propaganda fırsatıydı. Nazi propaganda saldırısı, Avusturya’daki çok sayıda kurumun ve yöneticinin asimile edilmesine ve seferber olmasına neden oldu. Bunlar arasında Nazi hareketini benimsemekte çekimser davranan iki seçmen grubu olan Avusturya işçi sınıfının ve Katolik Kilisesi’nin temsilcileri de vardı. Referandum sonuçlarına göre, Avusturyalıların yüzde 99’u, Nazi Almanyası’yla birleşilmesini istiyor gibi görünüyordu. Ancak 300.000 ila 400.000 Avusturya vatandaşının referandumda oy kullanması yasaklanmıştı. Oy kullanması yasaklananlar arasında Avusturya Yahudileri, Romanlar ve Nazilerin siyasi muhalifleri de bulunuyordu.

Avusturya’da Anschluss’un Benimsenmesi

Çok sayıda Avusturyalı, ülkelerinin Nazileşmesine yardım etti. Avusturyalı devlet memurları, askerler ve polisler, Adolf Hitler lehine ant içti. Bunu genellikle geçit törenlerinin de yapıldığı halka açık kutlamalar sırasında yaptılar. Çok sayıda kurum ve kuruluş tarafından Nazi fikirleri benimsendi ve Nazi politikaları uygulamaya kondu. Çok sayıda kurum ve kuruluş, Yahudi üyelerini ihraç etti ve Yahudi çalışanlarını kovdu.

Nazilere direnç gösterme ihtimali en yüksek gruplar olan Komünistler ve Sosyal Demokratlar, Dollfuss-Schuschnigg rejimi tarafından zaten bastırılmıştı. Bu hareketlerin üyelerinin büyük bir bölümü, zaten halihazırda sürgünde yaşıyordu. Avusturya’da kalan Nazi karşıtları ise Nazi SS ve polis sisteminin gazabıyla karşı karşıya kaldı. Naziler, siyasi muhalifleri yakalamak amacıyla Avusturya’da hızla Gestapo ofisleri kurdular.

Hitler’in Avrupa’yı Ele Geçirme Planının İlk Adımı Olarak Anschluss

Anschluss, Nazi rejiminin bölgesel saldırganlık ve toprak genişletme politikasının hayata geçirildiği ilk faaliyettir. Nazi Almanyası’nın dış politikasında bir dönüm noktasıydı. Uluslararası toplum, Anschluss’u durdurmaya yönelik hiçbir müdahalede bulunmadı. Aynı şekilde uluslararası antlaşmaları ihlal eden Nazi Almanyası’na hiçbir ceza da uygulanmadı. Dolayısıyla Anschluss, uluslararası toplumun Adolf Hitler’in saldırgan dış politikasına verdiği ilk ve en önemli tavizlerden biriydi.

Almanya’nın Avusturya’yı topraklarına katması, I. Dünya Savaşı sonrasında dünyada kurulan düzene karşı yapılan büyük bir ihlaldi. Bundan yalnızca altı ay sonra Nazi Almanyası, Çekoslovakya’nın bir bölgesi olan Sudetenland’da da bir kriz yarattı. Eylül 1938’de İtalya, Fransa ve İngiltere liderleri konuyu görüşmek üzere Hitler’le Münih’te buluştu. Söz konusu bölgeyi Nazi Almanyası’na bırakarak Hitler’e taviz verdiler. Bunu Çekoslovakya’nın geri kalanının Almanya sınırları dışında kalması şartıyla yaptılar.

Nazi Almanyası, Mart 1939’da bu antlaşmayı da bozdu ve Prag da dâhil olmak üzere Çek topraklarını işgal etti. Eylül 1939’da ise Nazi Almanyası, Polonya’yı işgal etti ve bu eylem, II. Dünya Savaşı’nın başlamasına neden olan bölgesel saldırganlık ve toprak genişletme politikasının bir parçasıydı.