Alman Polisinin Rolü
Yahudilere ve diğer gruplara uygulanan zulüm, yalnızca Hitler ve diğer Nazi partizanlarından kaynaklanan önlemlerin bir sonucu değildi. Nazi yöneticileri, farklı alanlarda çalışan ve çoğunlukla Nazilere inanmayan uzmanların aktif yardımına ya da işbirliğine ihtiyaç duymuştur. Alman polisi, Nazi iktidarının güçlenmesinde ve Yahudiler ile diğer gruplara yapılan zulüm ve toplu katliamlarda önemli bir rol oynamıştır.
Önemli gerçekler
-
1
Adolf Hitler 1933’te iktidara gelmeden önce Almanya’da her eyaletinin kendi polis teşkilatı vardı.
-
2
1936’da Almanya’daki polis teşkilatları, SS lideri Heinrich Himmler’in komutası altında birleştirilerek merkezîleştirildi. Böylece devlet destekli etnik, siyasi, sosyal ve adlî zulmün araçları hâline geldiler.
-
3
II. Dünya Savaşı sırasında Alman polisi, Alman işgal kuvvetlerinin bir parçası olarak yurt içinde ve yurt dışında çok sayıda suç işledi.
Naziler 1933’te Almanya’da iktidara gelmeden önce ulusal bir polis teşkilatı yoktu. Weimar Cumhuriyeti döneminde (1918–1933) Almanya’daki her eyaletin kendi polis teşkilatı vardı. Polis teşkilatı genellikle üniformalı polisler, siyasi polisler ve dedektiflerden oluşuyordu. Weimar Almanyası’nın farklı eyalet ve bölgelerinde polislerin amaç ve sorumlulukları benzer olsa da bağlı oldukları yerleşim yerlerine ve görev tanımlarına özel görevleri de vardı. Berlin’de bir üniformalı polis olmak, kırsalda üniformalı polis olmaktan çok farklıydı.
Polislerin Nazizme karşı tutumu, 1920’lerde ve 1930’lu yılların başında gerçekleşen olaylarla şekillendi. Bu dönemde Naziler, siyasi şiddet yoluyla hükûmetin istikrarını sekteye uğratmayı amaçlıyordu. Özellikle Komünistler ve Yahudiler olmak üzere düşman olarak gördükleri kişileri hedef alıyorlardı. Genellikle zorba ve şiddet yanlısı olan Naziler, kamu düzenini kasıtlı olarak bozuyordu. Eşit derecede düzensiz Komünistler ve diğer siyasi muhaliflerle kavga ediyor, sokakta yürüyen Yahudilere saldırıyor, Yahudilere ait olduğunu düşündükleri iş yerlerine zarar veriyor ve bazen de polisle çatışıyorlardı. Almanya’nın polis teşkilatları ise bu siyasi düzensizlikle mücadele etmeye çalışıyordu. Kendi siyasi eğilimlerini, Weimar Cumhuriyeti’nin özgürlüklerini (ifade ve toplanma özgürlüğü de dâhil) ve kamu düzeninin sigortası olarak sahip oldukları roller arasında denge kurmak durumundaydılar.
Nazilerin bazı vaatleri, Alman polislerine cazip geldi. Bazı polisler dâhil olmak üzere birçok Alman, parlamenter demokrasiden ve Weimar Cumhuriyeti’nden hoşlanmıyordu. Bazıları polis gücünün genişletilmesini, güçlü bir merkezîyetçi devleti ve bölücü parti siyasetinin sonunu getirecek olan otoriterliğe dönüş istiyordu. Nazi Partisi bunların hepsini ve daha fazlasını vaat ediyordu. Kasıtlı olarak şiddet ve kaos başlatırken bile Naziler, Alman sokaklarına düzen ve disiplin getirme sözü verdiler.
Adolf Hitler 30 Ocak 1933’te şansölye olarak atandıktan sonra Naziler, Almanya’daki farklı polis teşkilatlarının kontrolünü ele geçirmeye çalıştı. Sonunda bunu başardılar da. 1936’da Hitler, polisi kendi kontrolü altında merkezîleştiren SS lideri Heinrich Himmler’i Alman Polis Şefi (Chef der deutschen Polizei) olarak atadı. Himmler, SS ve polisi farklı şubelerden oluşan tek bir kurum hâlinde bir araya getirmek için çalışıyordu. Yeni yasalar ve kararnameler, polisin düşman olarak tanımlanan kişileri tutuklamasına, hapse atmasına ve herhangi bir ceza almadan bu kişilere işkence etmesine izin veriyordu. 1933’te polis, bu yeni yetkileri öncelikle Sosyal Demokratlar ve Komünistler olmak üzere siyasi muhalifleri hedef almak için kullandı. Daha sonra polis, suça ve siyasi muhalefete karşı yeni bir Nazi yaklaşımı benimsedi. Buna göre potansiyel düşmanları ve suçluları—herhangi bir adli gözetim olmaksızın—önleyici olarak tutuklayıp toplama kamplarında hapsedebiliyorlardı.
Polis düzeni sağlamanın, siyasi muhalifleri tutuklamanın ve suçları çözmenin ötesinde etnik zulmün uygulayıcısı hâline geldi. Gestapo, “ırkın saflığının bozulması” ve Yahudi karşıtı yasaların ihlal edilmesi vakalarını soruşturuyordu. 1930’larda üniformalı Düzen Polisleri (Ordnungspolizei), özellikle hükûmet ya da parti destekli bir eylem olması durumunda Nazi şiddetini ve vandalizmini çoğunlukla görmezden geliyordu. Bunun bir örneği, Kristallnacht (Kırık Camlar Gecesi) olayıydı.
II. Dünya Savaşı sırasında Alman polisinin rolü, radikalleşti. Ordunun yanında konuşlandırılan Alman polis birimleri, genellikle işgal altındaki bölgelerde ön cephelerin gerisinde güvenliği sağlamakla görevliydi. Alman polisi, yurt içinde ve yurt dışında çok sayıda suç işliyordu. Polisler sürgün sırasında Yahudilere ve Romanlara gardiyanlık yapıyor, siyasi ve etnik “düşmanlar”ı tutuklayıp işkenceye maruz bırakıyor ve Nazi karşıtı her türlü direnişi şiddetle cezalandırıyordu. Einsatzgruppen ve Düzen Polisi Taburları dâhil olmak üzere polis birimleri gettolarda gardiyanlık yapıyor, sürgünlere yardım ediyor, Almanya’nın düşmanlarını kovalıyor, direniş hareketlerini bastırıyor, Yahudilere ve diğer kişilere yönelik toplu katliamlar gerçekleştiriyordu.