Antisemitik çocuk kitabı Almanya, Nuremberg'de 1936'da basıldı. Almanca yazılan başlığın İngilizceye çevirisi şöyledir: “You Can't Trust a Fox in the Heath and a Jew on his Oath: A Picture Book for Young and Old” (Çalılıktaki Tilkiye ve Yemin Eden Yahudiye Güven Olmaz: Küçükler ve Büyükler için Resimli Kitap). Kitabın kapağı çalılıktaki bir tilkiyi ve yemin eden bir Yahudiyi resmediyor.
Hanne'nin ailesi bir fotoğraf stüdyosu sahibiydi. Ekim 1940'ta, o ve diğer aile üyeleri güney Fransa'daki Gurs kampına sürüldüler. Eylül 1941'de, Çocuklara Yardım Derneği (OSE) Hanne'yi kurtardı ve Le Chambon-sur-Lignon çocuk yuvasında saklandı. Annesi Auschwitz'de öldü. 1943'te, Hanne sahte belgeler aldı ve İsviçre'ye geçti. 1945'te Cenevre'de evlendi ve 1946'da bir kızı oldu. 1948'de Amerika Birleşik Devletleri'ne gitti.
Ben, dindar bir Yahudi bir ailenin dört çocuğundan biriydi. Almanya 1 Eylül 1939'da Polonya'yı işgal etti. Almanların Varşova'yı işgal etmesinin ardından, Ben Sovyet işgali altındaki Polonya'ya kaçmaya karar verdi. Ancak kısa sonra Varşova gettosundaki ailesinin yanına dönmeye karar verdi. Ben gettonun dışındaki bir işte çalıştırıldı. Yahudi Mücadele Örgütü'nün üyesi olan ve daha sonradan evleneceği (ZOD) Vladka (Fagele) de dahil olmak üzere, esirlerin gettodan kaçmasına yardım etti. Sonra gettonun dışında saklanarak, Yahudi olmayan bir Polonyalı kılığına büründü. 1943'teki Varşova gettosu ayaklanmasında Ben, getto mücadelecilerini kanalizasyonlardan geçirerek kurtarmak için yeraltı örgütüyle çalıştı ve onları Varşova'nın "Ari" kısmında sakladı. Ayaklanmadan sonra Ben, Varşova'dan Yahudi değilmiş numarası yaparak davranarak kaçtı. Serbest kalmasının ardından babası, annesi ve kız kardeşiyle yeniden bir araya geldi.
Ernest, Almanya'daki en büyük Yahudi toplumuna sahip şehirlerinden ticarî şehir Breslov'da Yahudi bir ailenin üç çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. Ernest'in I. Dünya Savaşı gazisi babasının hamursuz, yani Yahudilerin Hamursuz Bayramı’nda yaptıkları mayasız ekmek üreten bir fabrikası vardı. 1933'te Hitler iktidara geldiğinde Ernest 12 yaşındaydı.
1933–1939: İnsanlar bana isim taktığı için okulda başım hep belaya giriyordu. “Hıristiyan katili” ve “Baban Hamursuz Bayramı için Hıristiyan bebeklerini öldürüyor”, en sık duyduğum alaylardı. Çoğu Nazilerin gelip geçici bir heves olduğunu düşünüyordu. Ancak 1935'e kadar Nazi yasaları tehditkâr bir hâl almaya başladı. “Yahudiler giremez” yazan tabelalar ortaya çıktı. 1938'de sinagogumuz yandıktan sonra (Kristal Gece sırasında), Almanya'dan kaçmamız gerektiğine karar verdik. Ailemin malî gücü ancak iki bilet almaya yettiğinden, annem ve ben ailemizi geride bırakarak Asya'ya giden bir gemiye bindik.
1940–1944: Ben mültecilerin vize olmadan sığınabildikleri tek yere, Japonya kontrolündeki Şangay'a ulaştım. Şangay'da İngiliz ordusuna ait Şangay Gönüllü Kuvveti'nde kamyon şoförü olarak gönüllü çalıştım. Yemeğimi veriyorlardı ve malî açıdan pek çok mülteciden iyi durumdaydım. Aralık 1941'de meydana gelen Pearl Harbor'dan sonra kentteki mülteciler için koşullar iyice ağırlaştı. Amerika'nın yardım fonları, mülteci cankurtaran halatları Şangay'a ulaşmıyordu. 1943'te Almanya'nın baskısıyla Japonlar bir getto kurdu.
Ernest şehrin 1942'de dağıtılmasından önce iki yıl Şangay'da kaldı. Savaştan sonra ise, yıllarca Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri'nde Çin, Nanking'de çalıştı ve ardından Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etti.
Gad, Berlin'de büyüdü. Babası Avusturyalı bir Yahudi göçmeniydi. Gad'in annesi dinini değiştirerek, Yahudiliği seçmişti. Beck ailesi çoğunlukla Doğu Avrupa'dan gelen Yahudi göçmenlerin bulunduğu, Berlin'in yoksul bir kesiminde yaşıyordu. Gad ve ikiz kardeşi Miriam 5 yaşına geldiğinde, Beck ailesi Berlin'in Weissensee bölgesine taşındılar. Gad burada ilkokula başladı.
1933–1939: Naziler iktidara geldiğinde sadece 10 yaşındaydım. Okuldaki az sayıda Yahudi öğrenciden biri olarak, kısa sürede Yahudi karşıtı yorumların hedefi haline geldim: “Gad'ın yanından başka bir yere oturmam mümkün mü acaba? Çünkü o bir Yahudi ve ayakları iğrenç kokuyor”. 1934'te ailem beni Yahudi okuluna yazdırdı. Ancak 12 yaşına geldiğimde masrafları karşılayamadıkları için okuldan ayrıldım. Tezgahtar olarak iş buldum.
1940–1944: Karma bir ailenin [Mischlinge] çocuğu olmam nedeniyle, öteki Alman Yahudiler gibi sürgüne gönderilmedim. Berlin'de kalarak Yahudilerin İsviçre'ye kaçmasına yardım eden bir yeraltı örgütüne girdim. Eşcinsel olduğum için gıda ve saklanacak yer yardımı için Yahudi olmayan, eşcinsel tanıdıklarıma güvenebiliyordum. 1945 başında Gestapo'nun Yahudi ajanlarından biri bana ve diğer arkadaşlarıma ihanet etti. Berlin'deki Yahudi geçici kampında alıkonuldum.
Savaşın ardından, Gad sağ kalan Yahudilerin Filistin'e göçünün organize edilmesine yardımcı oldu. 1947'de Filistin'e gitti ve 1979'da Berlin'e döndü.
Orta sınıf bir Yahudi ailesinin tek çocuğu olan Liliana, çocukluğunu Polonya'nın başkentinde Hıristiyanların ve Yahudilerin bir arada yaşadığı mahallede geçirdi. Babasının bijuteri dükkânı olmakla birlikte aynı zamanda Polonya Ordusu'nda yedek subaydı. Annesi ise ev kadınıydı. Liliana, Sorbon Üniversitesi'ne gitme ve Polonya'nın ikinci kadın bölge savcısı olma hayalleri kuruyordu.
1933–1939: Okula gitmenin en kötü yanı, tacizlere maruz kalması ve kendisine “iğrenç Yahudi” diye seslenilmesiydi. Cumartesi derslerine girmemin yasaklandığı prestijli bir Katolik okuluna gitmek için dilekçe verdim. Ancak bütün Yahudi çocuklar gibi ben de sınıfta diğerlerinden ayrı oturtuluyor ve koridorda, merdivenlerde itiliyordum. Birkaç hafta sonra bu okuldan ayrılarak, Eylül 1939'da kapatılana kadar Yahudi bir okula gittim.
1940–1944: Yahudiler gettoda yaşamaya zorlandığında, ben de Toebbens fabrikasında esir işçi olarak çalıştım. Nisan 1943'de ailem öldürülmüştü. Gettodakiler öfkeyle yanıp tutuşuyordu ve ayaklanma baş gösterdi. 8 Mayıs'ta Almanlar bizi toplamaya gelinceye kadar fabrikada saklandım. Öfkeyle elime makas aldım. Ancak hamle yapamadan bir Alman subay silahının dipçiğiyle kafama vurdu. Kendimi korumak için kolumu siper ettim. Ama bayılana kadar vurmaya devam etti. Ertesi gün uyandığımda karanlık, kalabalık bir sığır vagonundaydım.
Liliana 18 Ocak 1945'te Czestochowa'da serbest bırakılana kadar Majdanek ve Skarzysko-Kamienna kamplarında esir işçi olarak çalıştı. 1950'de Amerika'ya göç etti.
Polonyalı asker Samuel, savaş sırasında yaralandı ve Almanya tarafından savaş esiri olarak tutuklandı. Savaş devam ederken, Samuel ve diğer Yahudi esirler, gitgide artan bir şekilde ağır muameleye maruz kaldı. Kaldığı kamplar arasında Majdanek toplama kampı inşasında zorla çalıştırıldığı Lublin-Lipowa kampı da vardı. 1942'de Almanların elinden kaçtı ve savaşın geri kalan süresinde silahlı partizan bir grubun liderliğini yaptı.
Yahudi karşıtlığı kavramı, Holokost sırasında sayısız insanın yaşadığı trajediyi anlamaya çalışırken başlangıç noktasını oluşturmaktadır.
Yahudiler tarih boyunca Yahudi karşıtlığı olarak bilinen önyargılar ve ayrımcılıkla karşılaşmıştır. Neredeyse iki bin yıl önce bugün İsrail olarak adlandırılan topraklardan Romalılar tarafından kovulan Yahudiler, dünyaya dağılarak azınlıklar hâlinde yaşarken kendilerine özgü inançlarını ve kültürlerini korumaya çalışmıştır. Yahudiler bazı ülkelerde hoş karşılanmış, komşularıyla uzun süre barış içinde yaşamıştır. Nüfusun çoğunluğunun Hıristiyan olduğu Avrupa topluluklarından ise, giderek daha fazla dışlandıklarını ve soyutlandıklarını hissetmeye başlamışlardır. Yahudiler İsa’nın “Tanrı’nın Oğlu” olduğu yolundaki Hıristiyan inancını paylaşmaz. Çoğu Hıristiyan da İsa’nın Tanrısallığını reddeden bu yaklaşımı kibir olarak görmüştür. Kilise, İsa'nın Roma devleti tarafından yönetime yönelik bir tehdit olarak görüldüğü için öldürüldüğünü bugün çoğu tarihçinin yaptığı gibi kabul etmeyerek, yüzyıllar boyunca öğretilerinde İsa'nın ölümünden Yahudileri sorumlu tutmuştur. Dinî çatışmalara ekonomik çatışmalar da eklenmiştir. Yönetimler Yahudilere çeşitli kısıtlamalar getirmiş, belirli işlere ve toprağa sahip olmalarını engellemiştir.
Aynı zamanda, Kilise ilk dönemlerinde tefeciliğe (faizle borç verme) izin vermediğinden, Yahudiler Hıristiyan çoğunluk için para ödünç alınacak tefeciler olarak hayatî (ancak sevilmeyen) bir misyonu yüklenmişlerdir. Yahudiler daha vahim dönemlerde ise insanların çektiği çoğu sıkıntı için günah keçisi hâline getirilmiştir. Örneğin, Orta Çağ’da Avrupa’da binlerce insanın ölümüne neden olan, "Kara Ölüm" adı verilen veba hastalığından sorumlu tutulmuşlardır. 1400’lü yıllarda İspanya’da Yahudiler Hıristiyanlığı benimsemeye ya da ülkeyi terk etmeye zorlanmış ya da idam edilmiştir. 1800’lü yılların sonlarında, Rusya’da ve Polonya’da, devlet Yahudi mahallelerine yönelik, çetelerin Yahudileri öldürdüğü, evlerini ve dükkânlarını yağmaladığı, pogrom adı verilen şiddetli saldırılar düzenlemiş ya da mevcut saldırıları engellememiştir.
1800’lerde Batı Avrupa’da siyasi eşitlik ve özgürlük fikirleri yayıldıkça, Yahudiler yasalar nezdinde vatandaş olarak hemen hemen eşit hâle gelmiştir. Ancak aynı zamanda Yahudi karşıtlığında yeni biçimler de ortaya çıkmaya başlamıştır. Afrika ve Asya’da koloniler kurmak isteyen Avrupalı liderler, beyaz ırkın diğer ırklara karşı üstünlüğünü, bundan dolayı “daha zayıf” ve “daha az gelişmiş” ırkların hükümranlık altına alınması gerektiğini öne sürmeye başlamıştır. Bazı yazarlar da, yanılgıyla Yahudileri ortak kan ve fiziksel özellikler taşıyan, Samiler adlı bir ırk olarak tanımlayarak, bu iddiayı Yahudilere de mâl etmiştir.
Bu tür ırkçı Yahudi karşıtlığı, Hıristiyanlığa geçseler bile Yahudilerin ırk olarak Yahudi kalacakları anlamına gelmektedir. Bazı politikacılar oy almak için seçim kampanyalarında ırk üstünlüğü fikrini kullanmaya başlamıştır. Karl Lueger (1844–1910) bu siyasetçilerden biridir. Yüzyılın sonunda Avusturya’nın Viyana şehrinde Yahudi karşıtlığını kullanarak belediye başkanı seçilmiştir. Ekonominin kötü gittiği dönemlerden Yahudileri sorumlu tutarak, seçmenlerin gözüne hoş görünmüştür. Lueger, Adolf Hitler adında, 1889 yılında, Avusturya’da doğmuş genç bir adamın kahramanı olmuştur. Hitler'in fikirleri, Yahudiler hakkındaki görüşleri de dâhil olmak üzere, Viyana’da yaşarken, Lueger'in taktiklerini ve onun uzun süreli yönetiminde çoğalan Yahudi karşıtı gazeteleri, kitapçıkları incelediği dönemde şekillenmiştir.
Önemli Tarihler
1890’lar GİZLİ YAHUDİ KOMPLOSU Fransa’da, Rus gizli polisinin bir üyesi sahte Siyon Liderlerinin Protokolleri belgesini hazırladı. Protokoller, dünyayı ele geçirmeyi amaçlayan bir Yahudi komplosunun var olduğu iddialarını desteklemekteydi. Bu sahte belgeler, dünyadaki Yahudi liderlerin, dünyaya hâkim olma planlarına son şeklini verdikleri sözde toplantının tutanakları olarak sunuldu ve Yahudilerin siyasi partileri, ekonomiyi, basını ve kamuoyunu kontrol altına almak ve manipüle etmek üzere gizli örgütler ve temsilcilikler kurdukları iddiasına kaynaklık etti. Protokoller, ABD dâhil, dünyanın çeşitli ülkelerinde yayınlandı ve Yahudi karşıtları tarafından bir Yahudi komplosunun var olduğu iddialarını kuvvetlendirmek için kullanıldı. Protokoller, 1920 ve 1930’larda Nazi partisinin Yahudi karşıtı ideolojisine ve siyasetine destek sağlamak için kullanıldı.
1894 DREYFUS OLAYI FRANSA’YI BÖLDÜ Fransız ordusunda Yahudi bir subay olan Albay Alfred Dreyfus, Fransa’nın ulusal savunmasıyla ilgili belgeleri Almanlara verdiği yolunda haksız yere suçlanarak tutuklandı. Askerî mahkemede yapılan jürisiz oturum sonucunda, Dreyfus vatana ihanetten suçlu bulundu ve Fransız Guyanası açıklarındaki Şeytan Adasında ömür boyu hapse mahkûm edildi. Bu dava Fransız halkını ikiye böldü: Dreyfus’un suçlu olduğuna inananlar (muhafazakârlar, milliyetçiler ve Yahudi karşıtı gruplar) ve Dreyfus’un âdil bir şekilde yargılanmasını isteyenler (liberaller ve aydınlar). 1899’da Dreyfus yeni bir mahkemeye çıkarıldı, ancak askerî mahkeme tarafından tekrar suçlu bulundu. Bununla birlikte, Fransız Cumhurbaşkanı devreye girdi ve kendisini affetti. I. Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre önce, Dreyfus sivil mahkeme tarafından haklı bulundu. Dreyfus olayındaki ihtilaf Fransız subay sınıfında ve diğer muhafazakâr Fransız gruplarında potansiyel bir Yahudi karşıtlığını dışa vurmaktadır.
NİSAN 1897 KARL LUEGER, VİYANA’NIN YAHUDİ KARŞITI BELEDİYE BAŞKANI Karl Lueger Viyana’ya belediye başkanı seçildi. 1910 yılındaki ölümüne kadar 13 yıl boyunca görevde kaldı. Hıristiyan Sosyalist Parti’nin kurucularından olan Lueger, Avusturya’da sanayi devrimi sırasında kapitalizmin hızlı gelişiminden olumsuz etkilenen küçük esnaf ve zanaatkârın desteğini almak için ekonomik alanda Yahudi karşıtlığına başvurdu. Yahudilerin kapitalizmde tekel olduğunu ve böylece ekonomik alanda haksız şekilde öne geçtiklerini iddia etti. Bu tür Yahudi karşıtlığı 20. yüzyılın başlarında Avusturya ve Almanya’da popülerliklerini artırmak için sağ kanattaki diğer partiler tarafından da benimsendi. Lueger'in belediye başkanlığı sırasında Viyana’da yaşayan Adolf Hitler, Lueger'in Yahudi karşıtlığından ve kamuoyunun desteğini çekme becerisinden büyük ölçüde etkilendi. Lueger'in fikirleri 1920’ler Almanya’sında Nazi partisinin temelinde kendini gösterdi.
We would like to thank Crown Family Philanthropies, Abe and Ida Cooper Foundation, the Claims Conference, EVZ, and BMF for supporting the ongoing work to create content and resources for the Holocaust Encyclopedia.
View the list of all donors.