Almanya’daki Afrika Kökenlilere Uygulanan Nazi Zulmü
Naziler 1933’te iktidara geldiklerinde Almanya’da birkaç bin Afrika kökenli insan yaşıyordu. Naziler, Afrika kökenlileri kendilerinden düşük bir ırk olarak gördükleri için rejim bu insanlara saldırıp işkence etmiştir. Afrika kökenlilerin katledilmesi için merkezî, sistematik bir program olmasa da Afrika kökenli kişiler Naziler tarafından hapse atılmış, zorla hadım edilmiş ya da katledilmiştir.
Önemli gerçekler
-
1
Naziler, Almanya’daki Afrika kökenlilere karşı zulüm ve ayrımcılık uygulamıştır. Rejimin ırk yasalarıyla Afrika kökenli kişilerin sahip olduğu sosyal ve ekonomik fırsatlar kısıtlanmıştır.
-
2
Tam sayısı bilinmese de Afrika kökenli ve çok ırklı kişiler, Nazi rejimi tarafından zorla hadım edilmiştir. Bunlar arasında Rhineland bölgesinden en az 385 çok ırklı çocuk da bulunmaktadır; (bu çocuklar, aşağılamak amacıyla “Rhineland Piçleri” olarak adlandırılmıştır.).
-
3
Almanya’daki Afrika kökenlileri hedef alan organize bir tutuklama dalgası, söz konusu olmamıştır. Ancak çok sayıda Afrika kökenli kişi düşkünler evinde, hapishanelerde, hastanelerde, psikiyatri merkezlerinde ve toplama kamplarında hapsedilmiştir.
Giriş
Adolf Hitler ve Naziler 1933’te iktidara geldiklerinde Almanya’da birkaç bin Afrika kökenli insan yaşıyordu. Nazi rejimi, Afrika kökenlileri kendilerinden düşük bir ırk olarak gördüğü için bu insanlara karşı ayrımcılık yapılmıştır. Nazi dönemi (1933–1945) boyunca Naziler, ırk yasalarını ve politikalarını kullanarak Almanya’daki Afrika kökenli insanların sahip olduğu ekonomik ve sosyal fırsatları kısıtlamıştır. Ayrıca her ne kadar tam sayıları bilinmese de Afrika kökenli insanlar zulüm görmüş, hapsedilmiş ve katledilmiştir.
I. Dünya Savaşı’dan Önce Almanya’daki Afrika Kökenli Nüfusun Kökleri
I. Dünya Savaşı’dan önce Afrika’dan, Kuzey ve Güney Amerika’dan ve Karayipler’den birkaç bin Afrika kökenli insan, Almanya’ya gelmiştir. Bu misafirlerin büyük bir bölümü, erkekti. Bunların ciddi bölümü, başta Kamerun olmak üzere Almanya’nın Afrika’daki sömürgelerinden gelmiştir. Sömürgeci dönemde Almanlar, sömürgelerindeki tebaaya katı göç kısıtlamaları uygulamıştır. Alman yetkililer, Almanya’daki kalıcı oturma iznine sahip Afrika kökenli kişi sayısını sınırlamak ve Almanya’daki Afrika kökenli nüfusun büyümesini engellemek istemiştir.
Tüm bu kısıtlamalara karşın sömürgelerden ve diğer yerlerden gelen Afrika kökenli erkekler, Almanya’ya genellikle ticaret öğrenmek ve başka işlerde çalışmak için gelmiştir. Stajyer ve öğrenci olarak eğitim alma fırsatlarını kollamışlardır. Ayrıca hizmetçi ve gemici olarak çalışmak için gelmişlerdir. Afrika kökenlilerin büyük bir bölümü, “insan hayvanat bahçesi” olarak adlandırılan halka açık gösterilerde performans sergilemek üzere ücretli sanatçı olarak Almanya’ya gelmiştir.
Afrika kökenli ziyaretçilerin çoğu, Almanya’da sadece kısa süreliğine kalmak niyetiyle gelmiştir. Almanya’ya gelen Afrika kökenli kadın ve erkeklerin çoğu, I. Dünya Savaşı’ndan (1914–1918) önce memleketlerine dönmüştür. Çok azı ise Almanya’da kalmayı tercih etmiştir. Afrika kökenli kişilerin bazıları ise Almanya’da kalmayı planlamıyor olsalar da savaş nedeniyle Almanya’da sıkışıp kalmıştır. 1914 yılında çatışmaların patlak vermesiyle birlikte Avrupa içinde ve Avrupa dışına seyahat ve göç etme olanakları kısıtlanmıştır.
I. Dünya Savaşı 1918 yılında sonra erdikten sonra bile Almanya’nın eski sömürge tebaasının büyük bir bölümü, kolayca memleketlerine gidememiş ya da yurt dışına çıkamamıştır. Bunun nedeni, Almanya’nın savaş sonrası antlaşmalarda sömürgelerini kaybetmiş olmasıdır. Savaştan sonraki yeni düzende Almanya’nın eski sömürgelerindeki tebaa, ne Alman vatandaşlığına ne de pasaporta ya da seyahat belgelerine sahipti. Hepsi, eski sömürgeleriyle hiçbir resmî ilişkisi kalmayan Almanya’da (o dönemde Weimar Cumhuriyeti olarak adlandırılıyordu) kısılıp kalmıştır.
Weimar Döneminde (1918–1933) Almanya’daki Afrika Kökenliler
Weimar Cumhuriyeti döneminde Almanya, oldukça küçük ve çoğunluğu erkeklerden oluşan bir Afrika kökenli nüfusa ev sahipliği yapıyordu. Bu kişilerin çoğu, Almanya’ya I. Dünya Savaşı’ndan önce göç etmiştir. 1920’lerin başından itibaren bu erkeklerin bazıları, yerli Alman kadınlarla tanışıp evlenmiş ve aile kurmuştur. Afrika kökenli-Alman ailelerin çoğu Münih, Hanover ve Wiesbaden’in yanı sıra Berlin ve Hamburg gibi büyük kentlerde birbirlerine yakın yaşıyorlardı.
Weimar Alman Toplumunda Ötekileştirme
Irkçılık, Weimar Almanyası’ndaki Afrika kökenlilerin günlük hayatlarının bir parçasıydı. Bu durum, iş bulmalarını zorlaştırıyordu ve Büyük Buhran sırasında daha da kötü hâle geldi. Afrika kökenli erkeklerle evlenen beyaz Alman kadınlar da dışlandıkları için iş bulmaları çok zordu. Afrika kökenli kişiler, bazen kendi geniş ailelerinde bile ötekileştiriliyordu. Örneğin 1925 yılında Berlin’de Afrika kökenli Kamerunlu bir babanın ve beyaz Alman bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelen Theodor Wonja Michael, annesinin ailesinde babasının bir “tabu” olduğunu hatırlıyor.
Afrika kökenli-Alman aileler için esas problem, vatandaşlık sahibi olmamaktı. O dönemde Alman vatandaşlığı almanın karmaşık olması nedeniyle Afrika kökenli erkeklerin çoğunluğu, Alman vatandaşı değildi. Bu durum, kendi vatandaşlık durumları Afrika kökenli eşlerinin ve babalarının durumuna bağlı olan eşlerini ve çocuklarını da etkilemiştir. Vatandaşlık olmadan Afrika kökenli erkekler, onların beyaz eşleri ve çocukları Almanya’daki ekonomik, sosyal ve politik yaşama tam anlamıyla entegre olamamıştır.
Afrika Kökenli Gösteri Sanatçıları ve Weimar Kültürü
Almanya’daki Afrika kökenlilerden oluşan topluluk oldukça küçük ve ötekileştirilmiş olsa da Afrika kökenli kişilerin varlığı, bilinmiyor değildi. 1920’lerde Almanya’daki Afrika kökenliler, özellikle Weimar döneminin canlı ve yenilikçi kültür yaşamının bir parçası olarak gözler önündeydi. Almanya’da Afro-Amerikan müziğe ve performanslara karşı giderek artan hayranlık, Almanya’daki Afrika kökenlilere sahnede varlık gösterebilecekleri yeni fırsatlar sunuyordu. Afrika kökenliler tiyatrolarda, sirklerde, filmlerde ve gece kulübü ve kabareler gibi canlı müzik mekânlarında boy gösteriyordu.
“Rhineland Piçleri”: Rhineland Bölgesindeki Çok Irklı Çocuklar
Weimar dönemi boyunca Almanya’nın doğusunda bulunan Rhineland bölgesinde dünyaya gelen 600–800 kadar çok ırklı çocuk vardı. Alman basınında bu çocukları aşağılamak için “Rhineland Piçleri” (“Rheinlandbastarde”) ifadesi kullanılıyordu. Bu çocukların anneleri beyaz Alman kadınlar olsa da babaları, çoğunlukla Rhineland bölgesinin Müttefik orduları tarafından işgalinde (1918–1930) yer alan Fransız sömürge askerleriydi. Bu askerlerin çoğu, Kuzey Afrikalı ya da Asyalı olsa da halk arasında hepsi Afrika kökenli olarak ötekileştiriliyordu.
Bu çocuklar, farklı ırklardan gelen ebeveynlere sahip oldukları için Weimar Alman toplumunda belirsiz bir yere sahipti. Babaları ve görünüşleri nedeniyle genellikle ayrımcılığa uğramışlardır. Ancak tam anlamıyla da dışlanamamıştır. Çünkü çoğu, evli olmayan anneleri sayesinde Alman vatandaşlığına sahipti. Bu çocuklar, sosyal açıdan genellikle dışlanmıştır. Komşuları ve sınıf arkadaşları arasında ve hatta kendi aileleri içinde ırkçılıkla karşı karşıya kalmışlardır. Bazıları öz annelerinin ya da ailelerinin yanında kalırken bazıları ise yetimhanelere yerleştirilmiş ya da evlatlık verilmiştir.
Nazi Rejimi Altında Afrika Kökenliler (1933–1945)
Adolf Hitler ve Nazi Partisi, ırklar hakkındaki ayrımcı ve yanlış fikirlerini 1933 yılında Almanya’da iktidara gelince uygulamaya başlamıştır. Temiz bir Alman ırkı oluşturmak isteyen Naziler, Almanların sözde üstün “Aryan” ırkına mensup olduklarını düşünüyordu. “Aryan ırktan olmayanlar” ve sözde daha düşük ırkların mensubu olarak gördükleri Yahudileri, Romanları ve Afrika kökenlileri hedef almıştır. Naziler, Aryan olmayan Almanların haklarını sınırlayan yasalar kabul etmiştir. Temel amacı Yahudilerin dışlanması olan bu yasalar, Afrika kökenliler ve Romanlar için de geçerliydi.
Afrika kökenli Almanlar için Nazi dönemi giderek artan zulüm, ötekileştirme ve dışlanma demekti. Afrika kökenliler Weimar döneminde de ırkçılığa maruz kalsalar da Nazi rejiminin kurumsal hâle getirdiği ırkçılık yüzünden Afrika kökenliler ve aileleri için hayat daha da zor ve tehlikeli hâle gelmiştir. Bunun sonucunda da Almanya’daki Afrika kökenli kişiler, Nazilerin iktidara gelişini hayatlarındaki bir dönüm noktası olarak görmüştür.
Naziler, Almanya’daki Afrika kökenli kişilere sadece ırkları nedeniyle değil politikaları gibi başka nedenler yüzünden de zulmetmiştir. Örneğin Hilarius “Lari” Gilges (doğum yılı: 1909) Düsseldorf, Almanya’dan Afrika kökenli Alman bir dansçıydı ve komünist aktivistti. Naziler, kendisini 20 Haziran 1933 tarihinde katletmiş ve cesedini sokakta bırakmıştır. Gilges’in katledilmesi, Nazi rejiminin ilk aylarında yaşanmıştır çünkü Naziler Alman komünist hareketini yok etmeyi amaçlıyordu.
Nazi ırkçı ideolojisi, Almanya’da yaşamın her alanına sızmıştır. Almanların çoğu, bu ideolojiyi benimsemiş ve Afrika kökenlilere karşı kendi inisiyatiflerinde açıkça ayrımcılık yapmıştır. Bunun sonucunda da Afrika kökenliler için iş bulmak daha da zorlaşmıştır. İnsanlar işverenler, Irkçı Nazi toplumunda derilerinin rengi nedeniyle dışlanan bu kişilerle birlikte çalışmaktan çekinmiştir. İşten kovulmalar, tahliyeler ve fakirlik çok yaygın görülmüştür. Afrika kökenli bazı kişiler, Nazi Almanyası’ndaki yaşamı yabancı insanların hiçbir yaptırıma uğramadan kendilerine tükürdüğü ve ırkçı hakaretlerde bulunduğu bir dönem olarak hatırlamaktadır.
Profesyonel Kamu Hizmeti Düzenlenme Yasası
Nazi rejiminin Almanya’daki Afrika kökenli insanları resmî olarak dışlamak niyetinde olduğu, neredeyse hemen anlaşılmıştı.
Nisan 1933’te Profesyonel Kamu Hizmeti Düzenlenme Yasası’yla “Aryan olmayan kökenden” gelen kişiler, Almanya’da devlet memurluğundan menedilmiştir. Söz konusu yasada “Aryan olmayan köken”in nasıl tespit edileceği konusu muğlaktı. Asıl niyetin Yahudileri dışlamak olduğu aşikâr olsa da takip eden kararnamelerle dışlama politikasının Afrika kökenli ve Romanlar için de geçerli olacağı netleşmiştir. Devlet memuru olabilmek için Alman vatandaşı olma şartı olduğu için pratikte çok az sayıda Afrika kökenli kişi bu yasadan doğrudan etkilenmiştir. Alman vatandaşı olan Afrika kökenli kişilerin çoğu da devlet memuru olacak yaşta değildi. Ancak bu yasa ve ardından alınan ırka dayalı kısıtlamalar nedeniyle gelecekteki iş imkânları ve kariyer seçenekleri, ciddi ölçüde sınırlandırılmıştır. Ayrıca böylelikle Afrika kökenli kişilerin Naziler tarafından Alman millî topluluğunun (Volksgemeinschaft) bir parçası olarak görülmediği de netleşmiştir.
Nürnberg Irk Yasaları
Eylül 1935’te Nazi rejimi, Nazilerin ırkla ilgili fikirlerini yasalaştıran Nürnberg Irk Yasaları’nı ilan etmiştir. Bu yasalar, temel olarak Yahudileri hedef alıyordu. Ancak rejim tarafından aşağılamak amacıyla “Çingeneler, Araplar ve onların piçleri” (“Zigeuner, Neger und ihre Bastarde”) olarak adlandırılan Romanlar ve Afrika kökenli kişiler için de Kasım 1935’ten itibaren Nürnberg Yasaları geçerli kılınmıştır.
İki farklı Nürnberg Irk Yasası vardı. Bunlardan ilki olan Reich Vatandaşlık Yasası’nda Alman vatandaşı “Alman ya da Alman kanıyla ilişkili” bir kişi olarak tanımlanmıştır. Amaç, rejimin ırksal olarak değersiz gördüğü kişilerin (yani Yahudiler, Romanlar ve Afrika kökenli kişiler) dışlanarak Almanya’da siyasi haklara sahip olmasını engellemekti.
İkinci yasa ise Alman Kanını ve Alman Onurunu Koruma Yasası’ydı. Bu yasayla ırkların birbiriyle karışması ya da başka bir deyişle “ırkın saflığının bozulması” (Rassenschande) yasaklanmıştır. Bu yasa uyarınca Yahudiler ve “Alman ya da Alman kanıyla ilişkili” kişiler arasında evlilik yapılması ve cinsel ilişki yaşanması yasaklanmıştır. Yasaya daha sonra yapılan bir ekle Afrika kökenli kişilerin “Alman ya da Alman kanıyla ilişkili” kişilerle evlenmesi de yasaklanmıştır. Böylece Afrika kökenli kişilerin Almanlarla evlenerek çocuk sahibi olmasının önüne geçmek amaçlanmıştır.
Nazi Almanyası’nda Farklı Irklardan Gelen Çiftlere Uygulanan Zulüm ve Ayrımcılık
Nürnberg Irk Yasaları, Almanya’daki Afrika kökenli kişilerin evlenmesini, aile kurmasını ya da bir gelecek inşa etmesini çok zorlaştırmıştır. Yasalar, özellikle üreme ve evlenme yaşındakileri etkilemiştir. Afrika kökenlilerin birbiriyle evlenmesi yasal olsa da Afrika kökenli nüfus az olduğu için böyle çiftlerin sayısı çok azdı.
Nürnberg Yasalarına karşın Afrika kökenli bazı kişiler ve Alman “Aryanlar,” birbirleriyle duygusal ilişki yaşamıştır. Bu ilişkiler, özellikle yasal olarak evlenmek istemeleri durumunda ilişkideki her iki taraf için de tehlikeli bir hâl almıştır. Nazi Almanyası’nda evlenmek isteyen herkes, başvuru yaparak izin almak zorundaydı. Evlenmek isteyen farklı ırklara mensup kişilerin yaptığı başvuru, ırkları nedeniyle daima reddedilmiştir. Ancak bir çiftin başvuru yapması, farklı ırklara mensup söz konusu kişilerin bir ilişki yaşadığının hükûmet yetkilileri tarafından fark edilmesine yol açmıştır. Bunun da çiftler için ağır sonuçları olmuştur. Pek çok durumda evlilik başvuruları aşağılanma, kısırlaştırma ve birlikteliklerin sona ermesiyle son bulmuştur.
Nürnberg Yasaları’ndan önce yasal olarak evlenen çiftler, Nazi rejimi tarafından taciz edilmiştir. Rejim, beyaz Alman kadınlara Afrika kökenli eşlerinden ayrılmaları için baskı uygulamıştır. Farklı ırklara mensup çiftler ve çocukları, hep birlikte insan içine çıktıklarında küçük düşürülmüş ve hatta saldırıya uğramıştır. Örneğin Frankfurt’taki Nazi gazetecileri, Kamerunlu Dualla Misipo ve Afrika kökenli-Alman ailesiyle partinin yerel gazetesinin sayfalarında sürekli olarak dalga geçmiştir. Ne Misipo’nun ne de beyaz Alman karısının evlerini geçindirmeleri mümkün olmamıştır.
Afrika kökenli erkeklerin, kısmen de olsa, Beyaz Alman kadınlarla ilişki yaşadıkları için cezalandırılmasına örnek olarak verilebilecek en az iki benzer vaka daha vardır.
Afrika Kökenli Çocukların Okullara Alınmaması
Almanya’daki pek çok Afrika kökenli çocuk için Nazi dönemi, tıpkı ebeveynleri gibi, giderek artan bir yalnızlık, tecrit ve dışlanmayla geçmiştir. Afrika kökenli çocukların bazıları, kendilerini Alman gibi hissetmiş ve bu heyecanın bir parçası olmak istemiştir. Ancak Nazilerin ırk ideolojisinde Afrika kökenli-Alman çocuklara asla yer olmamıştır. Liberyalı bir babanın ve Alman bir annenin çocuğu olan Hans Massaquoi, sınıfıyla birlikte Adolf Hitler’in de katıldığı bir geçit törenine gittiği günü çok net hatırlamaktadır.
“Bu vesileyle [Hitler’i] canlı görme şansına sahip olacaktık… Kahverengi tenli ve kıvırcık saçlı sekiz yaşında bir erkek çocuğu olarak içim, çocuksu bir milliyetçilikle dolu ve olan bitenden habersiz bir şekilde sarışın ve mavi gözlü bir sürü çocuğun arasında duruyordum. Etrafımdaki herkes gibi ben de ömrünün her dakikasını benim gibi ‘Aryan olmayan değersiz insanlar’ı yok etmeye adayan adam için tezahürat yapıyordum.”
Hans J. Massaquoi, Destined to Witness: Growing up Black in Nazi Germany
Okullar, Nazi Almanyası’daki Afrika kökenli çocuklar için sürekli aşağılandıkları bir yer olmuştur. Afrika kökenli çocuklar, genellikle ırk bilimi derslerinde Nazileri destekleyen öğretmenler tarafından aşağılanıp alaya alınmıştır.
Eğitim sisteminin Nazileşmesi, Yahudi çocukların devlet okullarına gitmelerini büyük ölçüde kısıtlamış olsa da 1930’lu yıllar boyunca Afrika kökenli çocuklar da bu durumdan etkilenmiştir. Afrika kökenli bazı öğrenciler, okuldan atıldıkları için eğitimlerini tamamlayamamıştır. Sadece çok az sayıda özel okul, Afrika kökenli öğrencileri kabul etmiştir. Almanya’da iş bulabilmek için büyük önem taşıyan staj olanaklarını bulmak daha da zorlaşmıştır.
Başlarda okul çağındaki çocuklara karşı yapılan ayrımcılık plansız ve yerel bir girişimdi. Ancak Naziler eğitim üzerinde kontrolü ele geçirdikçe, resmî yasaklar getirilmiştir. Nazi rejimi, Kasım 1938’de Kristallnacht olayının ardından tüm Yahudi çocukların Alman devlet okullarına gitmesini tamamen yasaklamıştır. Mart 1941’de Afrika kökenli ve Roman çocuklar Nazi rejimi tarafından resmî olarak devlet okullarından menedilmiştir.
Nazi Almanyası’nda Afrika Kökenlilerin Zorla Hadım Edilmesi
Naziler, zorunlu kısırlaştırma işlemini başta Rhineland bölgesindeki çok ırklı çocuklar olmak üzere Almanya’daki Afrika kökenli kişilere zulmetmek için kullanmıştır.
Kısırlaştırma, bir kişinin baba olmasını ya da çocuk sahibi olabilmesini engelleyen bir işlemdir. Günümüzde zorunlu kısırlaştırma, uluslararası hukuk kapsamında bir savaş suçu ya da insanlığa karşı işlenen bir suç olarak ele alınmaktadır. Naziler tarafından engelliler, Romanlar ve Afrika kökenliler dâhil olmak üzere yüz binlerce insan zorla hadım edilmiştir. Nazi yöneticileri, bu insanların Aryan ırkının sağlığına, gücüne ve saflığına bir tehdit oluşturduğunu iddia etmişlerdir.
Nazi rejimi, “ırkların karışımını” engellemek amacıyla Afrika kökenli yüzlerce kişiyi zorla hadım etmiştir. Nazi rejimi, farklı ırklardan kişilerin evlenmesini önlemek için Nürnberg Yasaları’nı yürürlüğe koymanın yanı sıra Almanya’da gelecek kuşaklarda Afrika kökenli kişilerin olmasını engellemek amacıyla zorunlu kısırlaştırma yöntemine de başvurmuştur.
Nazi Almanyası’ndaki Afrika kökenli bazı kişiler, 1933 yılında yürürlüğe giren “Kalıtsal Hastalıklı Çocukların Doğumunun Engellenmesi Yasası” (“Kalıtsal Sağlık Yasası”) uyarınca mahkeme kararıyla hadım edilmiştir. Bu yasayla tam bir tanımı yapılmamış olan “minderwertig” ya da “geri zekâlı” kategorisine düşen kişiler dâhil olmak üzere, belirli fiziksel ve zihinsel engeli olan kişilerin zorunlu olarak hadım edilmesi zorunlu kılınmıştır. Bu yasa uyarınca hadım edilen yaklaşık 400.000 Alman içinde Afrika kökenli kişilerin sayısı çok azdır. Örneğin Afrika kökenli İngiliz bir babanın ve beyaz Alman bir annenin çocuğu olan Ferdinand Allen, yasada belirtilen hastalıklardan biri olan epilepsi hastası olduğu için bakımevine yatırılmıştı. Allen, mahkeme kararıyla 1935 yılında hadım edilmiştir. Naziler, 15 Mayıs 1941 tarihinde Allen’ı Bernburg’da T4 programı (engelli kişilerin toplu olarak katledilmesini öngören Nazi programı) kapsamında katletmiştir.
Naziler, Afrika kökenli bazı kişileri de sadece ırkları yüzünden hadım etmiştir. 1930’lu yıllarda gizli bir Gestapo programıyla Rhineland bölgesindeki çok ırklı çocukların zorunlu kısırlaştırılması organize edilmiştir. Bu faaliyetlerin bir parçası olarak 1937 itibarıyla en az 385 çocuk ve genç doktorlar tarafından zorla hadım edilmiştir. Yapılan kısırlaştırma işleminin herhangi bir yasal dayanağı olmadığı için, çocukların ve gençlerin ailelerine işleme onay vermeleri yönünde baskı yapılmıştır. II. Dünya Savaşı sırasında Almanya’daki Afrika kökenli başka kişiler de yine herhangi bir yasal dayanak olmadan Nazi rejimi tarafından zorla hadım etmiştir. Kısırlaştırma işlemleriyle özellikle Almanya’da doğan ve yetişkinliğe adım atan ya da Naziler tarafından ergenliğe girdiği ya da cinsel olarak aktif olduğu düşünülen Afrika kökenli kişiler ve çok ırklı gençler hedeflenmiştir.
Nazi Rejimi Altındaki Yaşama Uyum Göstermek: Bir Gelir Kaynağı Olarak Gösteri Sanatları
Nazilerin iktidara geldiği 1933 yılında Almanya’da yaşayan Afrika kökenli insanların çoğu, Nazi dönemi boyunca ülkede sıkışıp kalmıştır. Bazıları Nazi Almanyası’nı terk etmeye çalışsa da çoğu için bunu yapmak mümkün olmamıştır. Almanya’daki Afrika kökenlilerin çoğu, vatandaşlık durumlarıyla ilgili sorunlar nedeniyle diğer ülkelere vize alamamıştır ya da başka ülkelere göç edememiştir. Almanya’daki Afrika kökenli kişilerin Nazi rejimi altında yaşamaya uyum göstermekten başka pek bir seçeneği olmamıştır.
Ancak Afrika kökenlilere uygulanan ekonomik ve sosyal kısıtlamalar, onlar için günlük yaşamı çok zor ve istikrarsız kılmıştır. Geçimlerini sağlamak ve ailelerini geçindirmek neredeyse imkânsız hâle gelmiştir. Eğlence sektöründe gösteri sanatçısı olarak çalışmak, Afrika kökenliler için tercih edilebilecek az sayıdaki seçenekten biri olmuştur. Ancak bu bile Nazi rejimi altında sabit olmayan bir gelir kaynağıydı. Almanya’daki kültürel yaşamın Nazileşmesi sonucunda Afrika kökenli erkek ve kadınların hayatlarını kazanmak için gösteri sanatçısı olma seçeneği de kısıtlı hâle gelmiştir.
Giderek azalan istihdam olanaklarına karşılık olarak Togolu Kwassi Bruce, ortaklarıyla birlikte 1934 yılında Alman Afrika Sirki’ni kurmuştur. Alman Afrika Gösterisi kısmen etnografik kısmen eğlence amaçlı unsurlara sahip olan ve turneler yapan bir sirkti. Sirk, çok sayıda Afrika kökenli kişiye gelir sağlamıştır. Naziler, Almanya’nın I. Dünya Savaşı’nın sonunda kaybettiği Afrika’daki sömürgelerini yeniden ele geçirme nedenlerini desteklemek amacıyla sirki kullanmıştır. Nazi rejimi, 1940 yılında sirki kapatmıştır.
1941 yılında Nazi rejimi halka açık yerlerde gösteriler yapan Afrika kökenli gösteri sanatçılarına yasak getirmiştir. Yasağın en dikkat çeken istisnası, sinema endüstrisi için söz konusu olmuştur. Afrika kökenli erkek, kadın ve çocukların Nazi dünya görüşünü destekleyen propaganda filmlerinde oynamasına izin verilmiştir. Afrika kökenli kişilerin (Afrika kökenli savaş esirleri de dâhil olmak üzere) boy gösterdiği filmler arasında en dikkat çekeni sömürgeciliği savunan ve gaddarlığını haklı göstermeye çalışan Alman bir sömürgeci yöneticinin hayat hikâyesini anlatan Carl Peters (1941) adlı filmdir.
Afrika Kökenlilerin Savaş Sırasında Toplama Kamplarında ve Diğer Yerlerde Hapsedilmesi
II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerin Afrika kökenli kişilere karşı politikaları daha da sertleşmiştir. Bu durum, Nazi politikalarının sözde ırksal ve siyasi düşmanlara karşı genel olarak radikalleşmesi bağlamında yaşanmıştır. Almanya’da ayrımcılığın ve ırkçılığın daha da sertleşmesine neden olan yasalar ve politikalar yüzünden çok sayıda Afrika kökenli kişi düşkünler evine, hapishaneye, hastaneye, psikiyatri merkezine ve toplama kampına düşmüştür.
Toplama kamplarında hapsedildiği belgelenen çok sayıda Afrika kökenli kişi vardır. Bu kişiler arasında Sachsenhausen’de hapsedilip katledilen Mahjub bin Adam Mohamed (Bayume Mohamed Husen), Buchenwald’da hapsedilen Gert Schramm, Ravensbrück’te hapsedilip öldürülen Martha Ndumbe ve Ravensbrück’te hapsedilen Erika Ngando bulunmaktadır. Bu kişilerden bazıları (Husen ve Ndumbe dâhil), kamplarda hayatlarını kaybetmiştir. Bazılarıysa sağ kurtulmuş ve deneyimlerini anılarında ve ifadelerinde anlatmıştır. Geride kalan birkaç yılda Nazi zulmü ve katliamının Afrika kökenli kurbanları için Almanya’da Stolpersteine (kelimesi kelimesine “engel taşları”) olarak adlandırılan anıt levhaları yerleştirilmiştir.
Bilim insanları, Nazi zulmünün Afrika kökenli kurbanlarını araştırmayı sürdürmektedir. Bu kişilerin hikâyeleri, sadece Afrika kökenli kişilerin Nazi rejimi altında yaşadıklarını değil, ayrıca Nazi ideolojisinin bireysel ve toplumsal ölçekte çok uzaklara varan etkilerini ve trajik sonuçlarını göstermektedir.
Dipnotlar
-
Footnote reference1.
1884/5 ile 1918 yılları arasında Almanya’nın Afrika’da dört sömürgesi vardı: Togo (bugünkü Togo ile Gana’nın bazı bölgeleri); Kamerun (Kamerun ile Gabon’un bazı bölgeleri, Kongo Cumhuriyeti, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad ve Nijerya); Alman Güneybatı Afrikası (Namibya) ve Alman Doğu Afrikası (Tanzanya, Burundi, Mozambik’in bazı bölgeleri ve kısa süreliğine de olsa Zanzibar).
-
Footnote reference2.
“İnsan hayvanat bahçeleri,” Avrupalı olmayan kişilerin sergilendiği ve beyaz seyircilere gelenek ve göreneklerini göstermelerinin beklendiği sömürüye dayalı gösterilerdi. Almanya’nın Afrika’daki sömürgelerinde ve sözüm ona diğer “egzotik” yerlerde yaşamın nasıl olduğunu göstermekten çok uzak olan “insan hayvanat bahçeleri”nde Afrikalılar ve diğerleri hakkında çarpık, yanlış, ırkçı ve düzmece bir görüntü çizilmiştir. “İnsan hayvanat bahçeleri,” insanları ve stereotipleri sömürerek kazanç sağlayan büyük işletmelerdi. “İnsan hayvanat bahçeleri,” on dokuzuncu yüzyılda ve yirminci yüzyılın başlarında Avrupa’da popüler bir eğlence biçimi olmuştur.
-
Footnote reference3.
I. Dünya Savaşı’ndan önce Alman sömürgelerdeki Afrika kökenliler, vatandaş olarak değil tebaa olarak görülüyordu. I. Dünya Savaşı’nın (1914–1918) ardından Almanya savaş sonrası barış antlaşmalarıyla sömürgelerini kaybettiğinde bu eski sömürge tebaası, bilfiil olarak vatansız kalmıştır.
-
Footnote reference4.
Evli olmayan bir kadın çocuk sahibi olduğunda Alman vatandaşlık yasası uyarınca çocuğa annesiyle aynı vatandaşlık durumu verilmelidir. Rhineland bölgesindeki çok ırklı çocukların hepsi için değilse de çoğu için yasa, bu şekilde uygulanmamıştır.
-
Footnote reference5.
Hans J. Massaquoi, Destined to Witness: Growing up Black in Nazi Germany (New York: W. Morrow, 1999), 1–2.